Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Atatürk’ün Arkeolojiye Verdiği Değeri Anlattı

TAKSAV Edirne İl Temsilciliği’nin düzenlediği arkeoloji atölyesinde sunum yapan Arkeolog Dr. Umut M. Doğan, Atatürk’ün birçok müzenin açılması ve arkeolojik kazının başlamasında bizzat direktif verdiğini ve bazı kazılara cebinden ödenek sunduğunu belirtirken; vefat etmeden önce bile Kırklareli’nin Vize ilçesi ve Ankara’daki Eti yokuşu kazılarında bulunan eserleri Dolmabahçe’de incelediğini söyledi.

Haber Giriş Tarihi: 15.01.2025 17:20
Haber Güncellenme Tarihi: 15.01.2025 17:24
Kaynak: UĞUR AKAGÜNDÜZ
Atatürk’ün Arkeolojiye Verdiği Değeri Anlattı

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) Edirne İl Temsilciliği tarafından düzenlenen arkeoloji atölyesi devam ediyor.

TAKSAV Edirne İl Temsilciliği Salonu’nda düzenlenen atölyede, Arkeolog Dr. Umut M. Doğan, cumhuriyet devriminin arkeoloji ve kültür politikaları konusunda sunum yaptı. Atölyeye, Edirneliler yoğun ilgi gösterdi.

“GENÇLİĞİNDEN İTİBAREN TÜRK DİLİ, EDEBİYATI VE TARİHİNE İLGİ GÖSTERDİ”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, gençlik yıllarından itibaren iyi bir entelektüel olarak yetiştiğini belirten Doğan; “Gençlik yıllarında okuduğu bütün kaynaklarda hem İslam tarihi hem de Avrupa tarihi içerisinde Türkleri aşağılayan ve Türk milletini küçük gören bir zümrenin var olduğunu görüyor. Gençlik yıllarının zamanına baktığımızda tam da Fransız devrimi sonrası ulusçuluk akımının gelişmeye başladığı, milliyetçi düşüncelerin ön plana çıktığı bir dönemde genç bir dimağ, kendi milletinin aşağılandığını okuyor. Bu da onun gençliğinden itibaren Türk dili, Türk edebiyatı ve Türk tarihine özel bir ilgi göstermesine neden oluyor” ifadelerini kullandı.

“4 TEMEL ANA İLKESİ VARDI”

Atatürk’ün milliyetçi bakış açısının gelişirken aynı zaman Batı ile zihinsel entegre kurabilen entelektüel bir aklı olduğunu söyleyen Doğan; “Bu bakış açısıyla yola çıkan Mustafa Kemal ve onun devrim kadrosunun, cumhuriyeti kurarken bence 4 temel ana ilkesi vardı. Bunlar da kültür politikalarıyla bağdaştırabileceğimiz ilkelerdi. Benim kanaatim; cumhuriyetin akılcılık/pozitivizm, çağdaşlaşma, halkçılık ve bağımsızlaşma ilkeleri, kültür politikalarının da zeminini oluşturdu” dedi.

“BİRÇOK MÜZE CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA AÇILDI”

Doğan, cumhuriyet devriminin kültür politikalarından birçok örnek sundu. Müzecilik çalışmalarına dikkat çeken Doğan; “Türkiye’nin dört bir yanına müzeler açılmaya başlandı. Antalya, Diyarbakır, Edirne ve Efes müzeleri gibi daha birçok müze, cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda açıldı ve döneminin modern müzecilik anlayışı içerisinde teşhir edildi ve eserler sergilenmeye başlandı. Bunları birçok arkeolojik kazılar takip etti. Türkiye’nin dört bir tarafında birçok arkeolojik kazının, bizzat Atatürk’ün direktifleriyle bir devlet politikası olarak başlatıldığını biliyoruz” sözlerine yer verdi.

“OSMANLI SARAYI’NIN KAPISINI HALKA AÇILMASIDIR”

Topkapı Müzesi’nin, cumhuriyetin ilanından 6 ay sonra büyük bir restorasyondan geçirilerek müzeye dönüştürüldüğüne dikkat çeken Doğan; “Bu alelade bir binanın müze yapılması değildir. 600 yıllık bir Osmanlı Sarayı’nın, sadece belirli kişilere açılan bir kapının, dünya insanlarına, bütün Türk milletine açılması, halka açılması anlamındadır. Bir sarayı müzeye çevirmek, halkçı bakış açısıdır. Hem halkçı bir düşünce hem devrimci bir dönüşüm, hem de bilimsel bir entelektüel bakış açısı vardır. Aynı şekilde Sultanahmet Camii’nde büyük bir onarıma, bizzat Atatürk’ün direktifleriyle başlanıyor. Ankara’da Mahmutpaşa Bedesteni hemen restorasyondan geçirilip Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne dönüştürülüyor. Öte taraftan bu süreçte tekke, türbe ve zaviyelerin kapatılması süreci var. Bütün bu tekke, türbelerdeki eşyalar tek tek toplanıyor ve çeşitli müzelere dağıtılarak Türkiye’nin etnografya müzelerinin oluşmasının temelleri atılıyor. Bu süreç içerisinde İslami kültür varlıklarının korunmasına yönelik yapılan çalışmalardan en dikkat çekenlerden birisi Mevlâna Türbesi’nin bir müzeye dönüştürülmesidir. O da dinsel bir kimlikten bilimsel bir statüye taşınmıştır” dedi.

“AYASOFYA’YI ATATÜRK’ÜN KÜLTÜR DEVRİMLERİNİN EN BÜYÜKLERİNDENDİ”

Doğan, 2020 yılında yeniden camiye dönüştürülen Ayasofya’ya da dikkat çekerek; “Ayasofya bir simgeydi. Ayasofya’nın simge olması; belki Fatih Sultan Mehmet zamanında bir imparatorluğun, bir başkenti ele geçirmesinin simgesi olabilir ama 15’inci yüzyılın simgesiydi. Biz 21’inci yüzyıldayız. Ayasofya, özü itibariyle Pagan tapınağıydı. En erken hali, Roma döneminde bir tapınaktı. Sonra bir Bizans kilisesine, Hristiyan tapınağına dönüştürüldü. Ardından da Fatih Sultan Mehmet döneminde bir camiye dönüştürüldü. Eğer tarihe Mustafa Kemal Atatürk de 17, 18 ve 19’uncu yüzyıl Osmanlı tarihçiliği bakış açısından baksaydı, orası cami olarak devam ederdi. Oysa Atatürk artık bir pozitivist, bir bilimciydi, muasırlaşma çabası içinde bir entelektüeldi ve 20’nci yüzyıl entelektüelinin yapması gerekeni yaptı. Farklı 3 dinin simgesi olan bir binayı, bütün dünya halklarının hizmetine sunarak bir müzeye dönüştürdü. Bu, müthiş bir bakış açısıdır. Ayasofya, 1934 yılında bir müzeye dönüştürülürken; Atatürk’ün kültür devrimlerinin en büyüklerinden birisi yapıldı” ifadelerine yer verdi.

“TÜRKLERİN BU COĞRAFYAYA AİT OLDUĞUNU İSPAT ETMEYE YÖNELİK ÇALIŞMALAR”

Doğan, 1930’lu yıllarda antropoloji konusunda yapılan çalışmaların da Türkiye’yi neredeyse dünya antropoloji tarihinin belirlendiği bir coğrafya yaptığını belirtti. Doğan, 1930’lu yıllarda yoğunlaştırılan arkeolojik kazı çalışmaları olduğunu da ifade eden Doğan “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan Türk milletinin tarihi kökenlerini araştırmak ve Türklerin bu coğrafyaya ait olduğunu ispat etmeye yönelik çalışmalar çok yoğun bir şekilde gündeme gelmeye başlıyor. Atatürk’ün arkeoloji ve kültürel mirasa yönelik ilgisini biliyoruz. Entelektüel çaba olarak arkeolojik kazıları destekliyor ama aynı zamanda başta Orta Anadolu coğrafyası olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde arkeolojik kazıların başlamasına bizzat sebep oluyor. Direktifleriyle kazıları başlatıyor, hatta birkaç kazının mali ödeneğini kendi cebinden verdiğine dair bilgiler var. Cumhuriyet devrimi, Ahlatlıbel, Karalar, Alacahöyük, Eti yokuşunda, Trakya bölgesindeki tümülüslerde farklı tarihi dönemlere ait kültürleri araştırarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin prehistoryasına inerek bir bilgi dağarcığı oluşturmaya çalışıyor” dedi.

VEFAT ETMEDEN ÖNCE KAZILARDAKİ BULGULARI GÖRMEK İSTEMİŞ

Atatürk’ün birçok antik kenti gezdiğini söyleyen Doğan, 1938 yılındaki vefatına kadar Alacahöyük, Aspendos gibi yerler ile Edirne Müzesi’ni ziyaret ettiğine dikkat çekerek; “Gittiği her bölgede müze ve antik kentleri gezen Atatürk, hasta yatağında gidemiyor ama aklı o kazılarda. Hem ilgisinden dolayı, hem de arkasında durduğu bir politik angajman var. O arayışla ilgili bir şeyler bulmaya çalışıyor. Hatıratlardan biliyoruz ki vefatına birkaç ay kala Alacahöyük’te neler olduğunu soruyor. Eti yokuşundaki kazılar hakkında Afet İnan’dan her gün bilgi alıyor. Hatta bir gün o kadar ısrar ediyor ki arkeologlar hem Eti yokuşu kazısında hem de Vize’de yapılan Trakya kazılarında yeni önemli bulgulara ulaştıklarını söylüyorlar. Atatürk, ‘Onları bana getirin. O eserleri görmek istiyorum’ diyor. Vize’den ve Eti yokuşu kazılarından eserler, Dolmabahçe’ye götürülerek Atatürk’e bizzat sunum yapılıyor. Atatürk konuyla bu kadar ilgili ve yakın. Bu da onun gençliğinden beri arkeoloji ve kültüre verdiği önem ve oluşturmak istediği ulus modeli, bu model için arkeolojik verilerin çok önemli olduğuna dair düşüncesidir” diye konuştu.

UĞUR AKAGÜNDÜZ

Kaynak: UĞUR AKAGÜNDÜZ

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.