Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Söyleşi

Batı Ekspres - Edirne'nin Haber Sitesi - Söyleşi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Söyleşi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Demirkubuz, Karaağaç’ta ev bakıyor Haber

Demirkubuz, Karaağaç’ta ev bakıyor

Trakya Üniversitesi Sinema Topluluğu (TÜSİT), Türkiye’nin en önemli yönetmen ve senaristleri arasında yer alan Zeki Demirkubuz ile Edirneli sinemaseverler bir araya getirdi. Erasta Alışveriş Merkezi Cinemarine Sinema Salonu’nda düzenlenen etkinlikte sinemaseverler, Demirkubuz’un 2023 yılında gösterime giren Hayat adlı filmini izlerken; gösterimin ardından Demirkubuz söyleşisi düzenlendi. Demirkubuz, salona alkışlarla girerken; katılımın yoğunluğundan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. TÜSİT eski Başkanı Furkan Aşkın moderatörlüğünde gerçekleştirilen söyleşide, sinemaseverlerle sık sık şakalaşırken; başta Hayat olmak üzere filmleri hakkında sinemaseverler tarafından sorulan soruları da yanıtladı. “KİŞİLİK KOYARSANIZ SAHİCİ İLİŞKİLER KURMAYA BAŞLARSINIZ” Demirkubuz, farklı nesiller tarafından yoğun ilgiyle karşılanmasının nedenleri sorulması üzerine mesleğinde 30 yılı doldurduğunu belirterek; “Ülke özellikle son 20 yıldır değişik bir şey yaşamaya başladı. İnsanlar, özellikle de ön planda olan ve belirli bir tanınırlığı olan insanlar, kişilikleriyle değil de kimlikleriyle ön plana çıkmaya başladılar. Böyle bir zamanda, bunun neredeyse gelenek haline geldiği, neredeyse insanların bir kimlik gibi, maske gibi bir duruma geldiği zamanda elimden geldiği kadar, ne pahasına olursa olsun kimliğimle değil de kişiliğimle gerçek biri olmaya çok çaba sarf ettim. Bunun, bizim gibi ülkelerde bedeli vardır. Bu zor bir şeydir. Kişiliğinizi dayatmaya başlarsanız bir süre sonra sizden nefret edenler çoğalmaya başlar. Fakat ilginç olmaya çalışmadan bunda ısrar ederseniz, kişiliğinizde ısrar ederseniz ve insanların da sağduyusuna güvenirseniz zaman içinde gerçek bir yanınız olduğunuz düşünülmeye başlar. Sonra bu giderek büyür. Bunu işinizle de tamamlarsanız, insanlarla da hakiki ilişkiler kurmaya başlarsınız. Bunların sonucu oluşan ilgiyle beraber ben nefret edilmeyi de bunun haricinde tutmuyorum. Kötü olan bir şey ifade etmemektir. Seviliyorsanız, seven insanın bunu gerekçelendirmesi, nefret ediliyorsanız gerçekten nefret edilmesi bence kişiliğini ortaya koymaya çalışan insanlara mahsus bir şey. Benimki biraz böyle oldu. Gençken böyle değildi, daha çok nefret ediliyordum. Şimdi 60 yaşına geldim, böyle olunca sempati biraz daha arttı. Biraz daha yaşlanınca, 70 yaşına gelince ülkemizin ‘Barış kelebeği’ tiplerinden birine dönüştürmeye çalışacaklar. Ama hiç merak etmeyin ben yine onu bozacağım. Bütün bu cümlelerin arkasındaki şey, ortaya bir kişilik koymaya çalışırsanız belki kısa vadede değil ama orta ve uzun vadede insanlarla sevgi de olsa, nefret de olsa sahici ilişkiler kurmaya başlarsınız” ifadelerini kullandı. “EV MUHABBETİ YAPACAĞIZ” Demirkubuz, Edirne’ye gelmek için uzun bir yolculuk yaptığını söyleyerek; “Babaeskililer, Kırklarelililer, Edirneliler ile bir ev muhabbeti yapacağız. Alpullu’ya gittim. Buraya geldim, inanılmaz bir atmosfer var. Yıllardır yapmadığım sinema muhabbetini onların sayesinde yaptım. Çok şaşırdım ve girdiğimde böyle bir manzara göreceğimi de hiç düşünmüyordum. Bu nedenle TÜSİT ve emekçilerine gerçekten çok teşekkür ediyorum. Yakın da olduğumuz için bundan sonra yapabileceğim şeyler olduğunda elimden gelen her şeyi de yapacağım” dedi. Demirkubuz, özellikle Edirne’nin Karaağaç Mahallesi’ni çok beğendiğini dile getirirken; Demirkubuz’un Karaağaç’ta zaman geçirdiği sırada ev baktığı ve Edirne’ye taşınma planı kurduğu öğrenildi. Söyleşi, Demirkubuz’un soruları yanıtlamasının ardından sona erdi. UĞUR AKAGÜNDÜZ

"Kendini Bilmek Gazze'yi Anlamak" konulu söyleşi yapıldı Haber

"Kendini Bilmek Gazze'yi Anlamak" konulu söyleşi yapıldı

İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammet Altaytaş, Millet Kıraathanesi'nde düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada, İsrail'in masum insanları katletmeye devam ettiğini söyledi. Gazze'de evlerin, camilerin, şehirlerin bombalandığını belirten Altaytaş, dünyanın yaşananlara "dur" demesi gerektiğini dile getirdi. Çevirmen Ayçin Kantoğlu da 7 Ekim'den bu yana Filistinlilerin durmaksızın süregelen mezalimle karşı karşıya kaldığını belirtti. Dünyanın yaşananlara tepki göstermesi gerektiğini anlatan Kantoğlu, şunları kaydetti: "Zalimler dünyada ilk defa mazlum kıymıyor. Bu ilk değil hatta dünyanın başka yerlerinde başka mezalimler de Uygur Türklerinde olduğu gibi maalesef devam ediyor. Filistin'de herhalde dünya tarihinde görülmemiş bir şeyle karşı karşıya olduğumuzun hakkını teslim etmek gerekir. Bunca savaşa ve bunca zulme rağmen herhalde böyle bir örgütlü güç bu şekilde çocukları hiç hedef almamıştı. Planlayarak, tasarlayarak, 'dur yahu ne yapıyorsun, onlar çocuk ve düşman bilmez, onlar terörist değildir, onlar sivil ve silahsızdır' denmesine rağmen bu örgütlü kötülük devam ediyor. Karşı karşıya olunduğumuz felaket budur." Programa Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, İl Milli Eğitim Müdürü Önder Arpacı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürü Engin Öztürk, akademisyenler ve vatandaşlar katıldı.

ERDEM’DEN TRAKYA TOPRAĞI UYARISI Haber

ERDEM’DEN TRAKYA TOPRAĞI UYARISI

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Duygu Boyraz Erdem, Trakya bölgesindeki tarım topraklarının önemine dikkat çekti. Toprağın koruması ve kullanım alanları ile ilgili açıklamalarda bulunan Erdem, özellikle bölgedeki betonlaşma, sanayileşme ve maden ocakları ile tarım topraklarına geri dönüşü olmayan zarar verildiğini belirtti. Erdem, Trakya bölgesindeki tarım topraklarının verimliliği ile ilgili bilgiler verirken; korunması için de yapılması gerekenleri sıraladı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası (MME) Edirne Şubesi’nin, Edirne’de düzenleneceği Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu öncesi Lüleburgaz’da düzenlediği panele katılan Erdem, ‘Lüleburgaz ve çevresinde tarımsal alanları tahribi’ konusunda sunum yaptı. “TRAKYA’DAKİ MADENLER TÜRKİYE’DE OT BİTMEYEN YERLERDE DE VAR” Arazinin sosyal birimlerinin sınıflandırılmasının gerekliliğine dikkat çeken Erdem; “Arazinin sosyal üniteleri veya genel kullanma sınıfları şunlardır; ürün yetiştirme alanları, çayır ve meralar, ormanlık alanlar, rekreasyon alanları, hammadde kaynak alanları, halk hizmet alanları, doğal hayatı koruma ve devam ettirme alanları ile koruma alanları. Doğa bir bütün. Mera ile ormanlık alanları ayırmayacağız ama hepsinin yerinde olması gerekir. Hammadde kaynakları elbette çıkarılmalı ama çıkarılması gereken en öncelikli yer Trakya değil. Trakya’da var olan madenlerin hepsi Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ve hatta üzerinde ot bitmeyen yerlerde de bu madenler var. Ülkemizde o madenler öncelikle oralardan çıkarılıp, Türkiye’de başka yerde olmadığı zaman çıkarılabilir” ifadelerini kullandı. “TRAKYA’DAKİ SANAYİNİN OLMAZSA OLMAZI YOK” Erdem, Lüleburgaz kent merkezinin çevresinde farklı boyutlarda tarım arazilerinin olduğuna dikkat çekerek; “Trakya maalesef bölge, coğrafya, İstanbul’a, Avrupa’ya yakınlığı olarak gözbebeği ama bu gözbebeği olan uçsuz bucaksız noktada tarım alanları, ormanlık alanlar yok edilmemeli. Trakya’da mevcut var olan sanayinin olmazsa olmazı ne? Hiçbir şey. Olmazsa olmaz denilen şey sadece bu bölgede yetişir, kabul edilebilir ya da gidene kadar bozulacaktır, hemen işlenmesi gerekir kabul edilebilir. Ama öyle bir zorunluluğu olan sanayi değil. Hiçbiri, Trakya toprağında olması gereken bir sanayi değil. Sanayiye karşı değiliz ama bu toprak üzerinde olması gerekmiyor” dedi. “YATIRIMLAR OLMASI GEREKEN YERDE YAPILMALI” Yatırımların olması gereken yerde yapılması gerektiğini belirten Erdem; “Bütün dünyanın tek sahibi biz değiliz. Bütün canlıların bu yaşama sahip olması gerekiyor. Çünkü bir ekosistemin bir dalı koptuğu zaman neler olduğunu görebiliyoruz. Örneğin; Trakya’da Tekirdağ bölgesinde 1991-92 döneminde süne ilaçlamasına o kadar yüklenildi ki bütün yılanlar öldü. O yılanların ölmesi nedeniyle her yeri fare basmıştı. Bir denge bozulduğu zaman önüne geçemediğimiz sonuçlar doğurabiliyor. Bu dengeyi bozmadan yürütmemiz gerekiyor” sözlerine yer verdi. “LÜLEBURGAZ’DAKİ BUĞDAY VERİM ORTALAMASI TÜRKİYE’NİN ÜZERİNDE” Erdem, Lüleburgaz’da üretilen buğday ortalamasının, Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu açıklarken; “Son 5 yıllık verim ortalamalarına bakıldığında hepsi Türkiye ortalamasının üzerindedir. Hatta 2021 yılında Türkiye ortalamasını 2’ye katlamıştır. Ayrıca bu Türkiye ortalamasında Orta Anadolu’da buğday sulanarak yetişiyor. Trakya’da bırakın buğdayı, ayçiçeği bile sulanmadan yetişiyor. Çünkü bu toprak tarım için uygun” dedi. KANUNA DİKKAT ÇEKTİ Bölgedeki toprakların çeşitli toprak bozulma olaylarıyla elden çıktığını söyleyen Erdem; “Tamamen tarım yapılamaz hale gelmektedir. Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’muz var. Olmamasından iyi ama mevzuattaki 13-d maddesi var ki, ‘Kamu yararı alınmış her arazi parçası tarım dışında kullanılabilir’ diyor. Kamu yararı kararı olmayan bir üretimi düşünebiliyor muyuz? Hepsi bize hizmet ediyor. Bunun alınmaması mümkün mü? Bu kanunun en kritik noktası budur. Maddede, ‘O bölgenin halkı için kamu yararı kararı olması’ denseydi madde anlamlı olurdu. Ama maddede boşluk olduğu için herkes Trakya’da her yere bir şeyler yapabiliyor” ifadelerine yer verdi. “YOK OLDUĞUNDA TOPRAĞI GERİ GETİREMEYİZ” Erdem, Trakya’daki küçük çiftçinin tarım arazisini yüksek fiyat verilmesi halinde tarım dışı kullanacak kişi ya da şirketlere satabildiğini belirterek; “Bilinç sahibi olmalıyız. Niye köyümüzde çiftçilik yapana değil de dışarıdan hiç bilmediğimiz, ne amaç için aldığını tahmin etmediğimiz birine 5-10 TL fazla veriyor diye satabiliyoruz? Yok olduğu zaman toprağı geri getiremediğimizi bilmemiz gerekiyor” dedi. “BU YIL AYÇİÇEĞİNİ BİÇEMEYENLER VAR” İklim krizinin hem dünyada, hem de Türkiye’de etkili olduğunu söyleyen Erdem; “İklim krizini her geçen gün daha çok yaşıyoruz. Bu yıl kuraklık nedeniyle ayçiçeğini biçemeyenler var. Şu anda ekemeyenler var. Bunların hepsini kuraklık olarak yaşıyoruz. Fırtına, sel durumuyla da yaşıyoruz. Bir ayda yağacak yağmur birden yağıyor. Toplam yağışa bakıldığında yağış var ama sadece erozyon yaratıyor, var olanı da götürüyor. Bunların hepsinin altında yatan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkisidir. Biz de bulunduğumuz her yerde gelişigüzel, bilinçsizce yaptığımız sanayi, orman kesimleri ile buna sebep oluyoruz. Çocukluktan beri ormanın yağmur çektiğini biliriz. Biz, o yağmurun geliş kısmının kapattığımız zaman bulut yönünü değiştirip gidebiliyor. Bacalardan çıkan gazlar, o bulutu yağmurunu dökmeden dağıtabiliyor” sözlerine yer verdi. “ANIZ YAKANLAR TOPRAĞIN BÜTÜN ÖZELLİĞİNİ YAKIYOR” Erdem, bölgede anız yakma olaylarının da devam ettiğini söyleyerek; “Maalesef hâlâ anız yakanları görmeye devam ediyoruz. Çok içler acısı. Anız yakmada sadece tarlanın üzerindeki sap ve saman yanmakla kalmıyor, o toprağın bütün özelliği, canlılık aktivitesi, içinde mikroorganizmaların hepsi yanıyor. Onun için herkese anız yakılmaması gerektiği iletilmeli. O toprağa yarattığı etki gerçekten önemlidir” dedi. “BETONLAŞMA, SANAYİ VE MADENİN BOZDUĞU TOPRAĞIN GERİ DÖNÜŞÜ YOK” Çölleşmenin düzeltilebilen ve düzeltilemeyen olarak 2’ye ayrıldığını belirten Erdem; “Betonlaşma, sanayi ve madenin bozduğu, yıktığı yerlerin geri dönüşümü maalesef yok. Bunlar amacı dışında kullanılarak maalesef geri gelmemek üzere yok oluyor. Geri kazanılabilenlerden biri ise erozyon. Çünkü en azından bir eğime dik sürüm yapıldığında bile bir nebze önüne geçilebiliyor. Ormansızlaşma, meraların bozulması, aşırı otlatmaya gidilmemesi lazım. Mera deyip geçmemek lazım. Orasının da verim kapasitesi, hayvan otlatma durumu göz önünde bulundurulmalı. Organik maddenin kaybı, fiziksel bozulum, yanlış kullanım gibi durumlar da bizim düzeltebileceğimiz durumlardır” ifadelerine yer verdi. Erdem, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. UĞUR AKAGÜNDÜZ

BAYRAKTAR’DAN “CUMHURİYET DÖNEMİNDE SANATIN ROLÜ” Haber

BAYRAKTAR’DAN “CUMHURİYET DÖNEMİNDE SANATIN ROLÜ”

Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Plastik Sanatlar topluluğu tarafından gerçekleşen konferansta konuşmacı olarak bulunan Sanat ve Kültür Uzmanı Kutalmış Bayraktar, 1940 ve sonrasındaki erken Cumhuriyet dönemi Sanat Politikalarını anlattı. Bayraktar, Kentleşme, Kamusal Sanat ile Mekan Yaratımı, Köy Enstitülerindeki Sanatın Dahil Olduğu Üretime Dayalı Eğitim, Halkevleri, Yeni Mimarlık gibi Politikalara değinerek Cumhuriyetin gelişi ile birlikte Kent Planlamasının ülkeye geldiğini söyledi. Türk Sanatının tüketilen soyut nesneden üretilen soyut nesne olma haline ulusal bir kimlikle geçtiğini belirten Kutalmış ‘Bir iletişim devrimi’ olarak Türkiye Cumhuriyetini anlattı. “CUMHURİYETİN GELİŞİ İLE KENT PLANLAMASI GELDİ” Edirneli Araştırmacı Kutalmış Bayraktar, Kentleşme Politikasının Cumhuriyetle beraber var olduğunu belirterek “Kent kavramı çok önemli çünkü Cumhuriyeti yükselten bilinç aslında kentlilikti. Eşraf ve esnafın mücadeleye dahil olması, katkı vermesi çok önemliydi. Eskiden de Osmanlıda bir kent anlayışı var fakat planlamaya dahil değildi. Türk topraklarındaki ilk belediye Beyoğlu belediyesidir, İstanbul bile değil. Çünkü orada yabancılar yaşıyor. Kendi kendilerine talep vermişler. Planlamaya dayalı, planlamayla beraber öngörülebilecek bir anlayış yoktu, Cumhuriyetle beraber var oldu. Kentliler birikti bu bir ahiliğin devamı olan eşraflıktı, ayanlıktı. Bir ulus bilinci yarattı. Ulus bilinciyle beraber kenetlenen bir kentlik bilinci oluştu” dedi. “TÜRKİYE CUMHURİYETİ HER ANLAMDA BİR İLETİŞİM DEVRİMİDİR” Kutalmış Bayraktar, alfabenin bir araç olduğunu ve kağıtla kitlelere ulaştırıldığını söyleyerek şöyle devam etti: “Türkiye Cumhuriyeti her anlamda bir iletişim devrimidir. Dilin sadeleştirilmesi, alfabenin oluşturulması bunun gibi dil dediğimiz dilin dışında estetik dilinde anlatıya katılması var. Atatürk’ün Türkçe diline daha uygun olan günümüzde de kullandığımız çağdaş alfabeyi halka tanıttı. Alfabe bir araç onun bir üretim cihazı. Peki üretim nedir? Atatürk Kağıt Fabrikasını kurarak alfabenin kitlelere ulaştırılmasını sağladı. 1925’te Selüloz ve Kağıt Sanayi görsel kültür hem yazımsal hem görsel kültür üretilmesi ve kitlelere ulaştırılmasının önüne çıkıyor.” “SANAYİ-İ NEFİSE’DEN İSTANBUL DEVLET GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİNE “ Bayraktar, Sanayi-i Nefise’nin İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi oluşumuna değinerek “Sanayi-i Nefise’den bir değişim oluyor. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinin hocalarına baktığımızda özellikle resim ve çevre branşlarında Şişli Atölyesi ve çevresindeki entelektüel alan oraya hoca olmuştur, Şişli atölyesine ev sahipliği yapmış yine aynı şekilde Vedat Tek evinde sergi düzenlenmiştir. Bunlar iyice Devlet Güzel Sanatlar akademisine hoca olarak geçiyor” diye konuştu. MERT ERİŞKİN

İspanyol akademisyenden toprak uyarısı: “TOPRAK ÖLÜYOR” Haber

İspanyol akademisyenden toprak uyarısı: “TOPRAK ÖLÜYOR”

Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Görevlisi Begona Rodriguez Rueda, Eczacılık Fakültesi ev sahipliğinde, ‘Toprakta başlayan umut’ başlığıyla düzenlenen sağlık, iklim krizi ve gelecek konulu söyleşide öğrencilerle buluştu. Eczacılık Fakültesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğe öğrencilerin yanı sıra akademisyenler, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve vatandaşlar da katıldı. Rueda, söyleşide sunumunun yanı sıra belgesel gösterimi de gerçekleştirdi. “PULLUK TOPRAĞIN YAPISINI BOZMAKTADIR” Rueda, dünyadaki ekosistemin ne kadar çeşitli olursa o kadar sağlıklı olacağını belirterek; ekosistemi korumak için özellikle pulluksuz tarım yapmanın önemine dikkat çekti. Çok sayıda çiftçinin pulluk kullanarak tarım yaptığına dikkat çeken Rueda; “Tarlada pulluk yöntemiyle çalışmak, toprağın içerisindeki yapıyı bozmaktadır. Pulluk ile alttaki toprağı yukarıya çıkardıklarında bakteriler güneşin altında yaşayamadığı için toprak kendisini öldürüyor” ifadelerini kullandı. “YİYECEKLERİN ESKİ TADI KALMADI” Eski uygarlıkların eski tarım teknikleri ile uzun süre yaşayabildiğini söyleyen Rueda; “Günümüzdeki güçlü makinelerle yapılan tarımla artık çok fazla verim alınamamakta ve toprak ölmektedir. Nitrat, fosfat ve potasyum, suni gübredir. Çok sihirlidir, ürünü hemen büyütürler. Fakat yiyeceklerin eski tadı kalmadı. Eskiden domateslerin tadı nasıldı? Daha iyiydi. Dün marketten aldığım domates ile bahçemde yetiştirdiğim domatesi karşılaştırdım. Aralarındaki fark çok fazlaydı. Zamanla besin değerleri çok azaldı. 50 yıl önce bir portakalın besin değeri, şimdiki 3 portakalın besin değeri ile eşit” dedi. “BESİN DEĞERİ KALMADI” Rueda, günümüzdeki tarım metodunun çok fazla insanı beslediği için tercih edildiğine dikkat çekerek; “Ama içinde hiçbir besin değeri yok. Çiftçiler, ‘Yeteri kadar fosfat, nitrat koymuyoruz’ diyorlar ama biz istediğimiz kadar bunları koyalım, bağırsaklarımızdaki besin çeşitliliğini sağlamadığımız sürece bunun hiçbir değeri yok” sözlerine yer verdi. “ÇOK FAZLA PESTİSİT VE SU KULLANIYORLAR” Ekim ayındaki hava sıcaklığına da dikkat çeken Rueda; “Ekim’de bu hava çok sıcak, kuru ve kirli. Ekonomik ve insani problemler de var. Karaağaç’a taşındığımda taze ürünler yiyeceğim için mutluydum. Ama çevremdeki çiftçilerin yaptığını görünce adeta kalp krizi geçirecektim. Çok fazla pestisit kullanıyorlar, her türlü böceği öldürüyor, çok fazla su tüketiyorlardı. Ama bu onların suçu değil, sistemin getirdiği bir sonuçtur” dedi. “KARBONDİOKSİTTEN 300 KAT DAHA TEHLİKELİ” Rueda, tarımın sera gazlarının yaklaşık yüzde 30’unu oluşturduğunu belirterek; “Her çiftçi pullukla toprağı kazdığında, toprak içindeki karbondioksit tekrar havaya salınmaktadır. Çiftçiler daha fazla nitrat, fosfat ve potasyum kullandıklarında ürünlerinin daha fazla büyüyeceğini düşünüyorlar. Fazla olan nitrat, fosfat ve potasyum da genelde nitrat suya karışır veya bakterilerde nitritoksit oluşturur. Bu da karbondioksitten 300 kat daha tehlikelidir” ifadelerine yer verdi. “PULLUKLU TARIMDA BİR PROBLEM DE EROZYONDUR” Problemin yalnızca karbon salınımı olmadığını vurgulayan Rueda; “Eğer çimleri biçersek, ağaçları kesersek, her tarafı asfalt ve beton yaparsak yer sıcaklığı daha da artar. Ayrıca pulluklu tarımdaki bir diğer problem erozyondur. Yazın, Tunca nehrinin rengi çikolata rengi gibidir. Kışın ise daha temizdir. Çünkü kışın tarım yapılmıyor. Biz bu tarım sistemi ile çöl yaratıyoruz. Daha farklı düşünmeliyiz” dedi. “TÜRKİYE’DE KULLANILAN SUYUN YÜZDE 75’İ TARIMA AYRILIYOR” Rueda, Türkiye’de kullanılan suyun yüzde 75’inin tarıma ayrıldığını söyleyerek; “Sadece nitratla değil, pestisitlerle birlikte toprak da kirleniyor. Eğer toprağı korursak ne kadar su kazanacağımızı da görebilirsiniz. Bu tarım metodunu değiştirmek suyu korumamızı sağlar. Çıplak toprağa yağmur yağdığında su akarken, çimli toprakta su tutulmaktadır” sözlerine yer verdi. Rueda, sunumunun ardından etkinlikte belgesel gösterimi gerçekleştirdi. Etkinlik, soru-cevap bölümü ile sona erdi. UĞUR AKAGÜNDÜZ

ÖYMEN CHP’DEKİ EN SIKINTILI GÜNÜNÜ ANLATTI Haber

ÖYMEN CHP’DEKİ EN SIKINTILI GÜNÜNÜ ANLATTI

Edirne Belediyesi tarafından bu yıl 9’uncusu düzenlenen Edirne Kitap Günleri’ne siyasetçi yazar Altan Öymen katıldı. Öymen, Edirne Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ve Belediye Konservatuvarı salonunda düzenlenen “100. Yılında Cumhuriyet” konulu söyleşide, okurları ile bir araya geldi. Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) bir dönem genel başkanlık görevinde de bulunan Öymen’in söyleşisine; Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, Belediye Başkan Yardımcısı Selçuk Çakır, İl Genel Meclisi Başkanı Mehmet Geçmiş ile vatandaşlar katıldı. Öymen, söyleşiye Kurtuluş Savaşı’ndan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar yaşanan süreci anlatarak başlarken; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından çok partili hayata geçiş, 1960, 1971 ve 1980 darbeleri ile yaşananlar ile Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümeti ile devam eden Türkiye Cumhuriyeti’nin son yılları ile ilgili açıklamalarda bulundu. “CİSİMLER HAVADA UÇMAYA BAŞLADI” Öymen, konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. Öylem, bir katılımcının sorduğu,“CHP Genel Başkanlığı yaptığınız dönemde yaşadığınız en sıkıntılı bir gününüzü paylaşır mısınız?” sorusunu cevapladı. CHP Genel Başkanlığı’na seçildiği ilk günü unutamadığını söyleyen Öymen; “Seçildiğim zaman biraz kavgalı oldu. Kürsüye çıkıp seçilme konuşmamı yapacağım. Konuşmama başladım ve birden havada cisimler uçmaya başladı. Kaybeden gruplardan bir tanesi sonuca kızmış. Kim seçildiyse ona karşı bir şeyler yapıyor. Orada biraz şaşırmakla birlikte konuşmama devam ettim. Şunu fark ettim; bir şeyler atıyorlar, kafama gelebilir ama biri kaleci gibi atlayıp bunları tutuyor. Orada biraz sıkıntı çektim” ifadelerini kullandı. “KAĞIT SATIN ALMA BELGELERİNİ BİLE İMZALIYORDUM” CHP Genel Başkanlığı’na seçildiği kongrede Parti Meclisi’nin seçilemediğini söyleyen Öymen; “Bir tek ben seçilmişim. O kadar güzel bir şey değil. Çünkü insana imzalanması için o kadar çok kâğıt getiriyorlar ki asıl işleri yapma zamanınız azalıyor. Örneğin; partide kâğıt bitmiş ve satın alınacak. Onu ben imzalıyordum” dedi. Öymen, söyleşisinin ardından okurları için kitaplarını imzaladı. UĞUR AKAGÜNDÜZ

EDİRNE’DE VAMPİR OLAYLARI! Haber

EDİRNE’DE VAMPİR OLAYLARI!

Türkiye’de korku-fantastik edebiyatının en önemli yazarları arasında gösterilen tarihçi ve yazar Mehmet Berk Yaltırık, Edirne Belediyesi tarafından bu yıl 9’uncusu düzenlenen Edirne Kitap Günleri’nde okurları ile bir araya geldi. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ve Belediye Konservatuvarı Salonu’nda düzenlenen “Edirne’yi korku kurgusunda işlemek: Hunâşamzade” konulu söyleşide okurları ile bir araya gelen Yaltırık, İthaki Yayınları’ndan çıkan son eseri Hunâşamzade’yi anlattı. “EDİRNE’DE GEÇEN BİR VAMPİR HİKAYESİ OLDU” Yaltırık, 1900 yılların başında Edirne’de geçen resimli kısa romanı Hunâşamzade’nin kapağının ve çizimlerinin illüstratör ‘Ebrahel Lurci’ tarafından yapıldığını belirtirken; “Hunâşamzade novellası, aslında bir roman taslağıydı. Yazarken, ‘Bunun bazı sahneleri resimlendirilse nasıl olur?’ dedim ve benim bütün kitaplarımın kapaklarını çizen Ebrahel Lurci’ye danıştım. O da kabul etti ve eklenen resimlerle resimli bir korku novellası olarak Edirne tarihini anlatan, tarihi Edirne’de geçen bir vampir hikâyesi oldu” ifadelerini kullandı. “EDİRNE FOLKLORU VE HALK HİKAYELERİ İLGİMİ ÇEKTİ” Edirne’nin tarihinin işlenmeye çok uygun olduğunu söyleyen Yaltırık; “Bana birçok okurum, ‘Sizin en büyük şansınız yıllar önce yolunuzun Edirne’yle kesişmesidir’ demiştir. Üstelik 1912 Balkan bozgunundan başlayarak belirli hüzünlü göç hikâyelerinin çok yoğun olarak bir araya geldiği bir coğrafya olduğu için insan tarihe ve kültüre kayıtsız kalamıyor. Edirne, folkloru ve halk hikâyeleriyle de çok ilgimi çekti. Edirne’ye ilk taşındığımda insanların Balkan Savaşları ile ilgili anlattıkları çok ilgimi çekti. Benim ilk ilgi alanımdı. Kütüphaneler haricinde sokakta rastladığım bir yaşlıya sorduğum zaman bile babasından, dedesinden aktarılanı anlatıyordu. Ben de ilk defa Balkan Savaşları’nı araştırarak Edirne’ye merak duymaya başladım” dedi. “DRACULA BİR DÖNEM EDİRNE SARAYI’NDA YAŞAMIŞ” Yaltırık, Edirne’nin Balkan coğrafyası kadar kültürel açıdan zengin bir şehir olduğunu belirterek; “Burada her taşın, toprağın altında sayısız hikaye var. Bu da hep üzerinde yaşayanların değil de dışarıdan görebilenlerin fark ettiği bir hazine. Örneğin; Dracula Eflaklı, bir dönem Edirne Sarayı’nda yaşamış. Ama malzemeden en çok faydalanan biz ya da Romenler değiliz. En çok faydalanan Batılılar olmuş. Romanya, bunun ekmeğini yiyerek son zamanlarda Dracula turizmini ortaya çıkarıyor. Popüler kültürün sayesinde oluşan Dracula turizmi var ama bunu kendileri ortaya çıkarmamışlar” sözlerine yer verdi. “GÖBEĞİNDEN TOPRAĞA ÇAKILA” Edirne’de tarihi belgelerde geçen vampir olaylarını da açıklayan Yaltırık; “İlk denk geldiğim anekdotlardan biri miladi 1698-99 döneminde meydana geliyor. Ama Osmanlı literatüründe cadı ve hortlak, vampire verilen isimdir. Olaylardan biri bugün Yunanistan’da bulunan Maraş köyünde, diğeri de Yıldırım semtindeki Hacı Sarraf Mahallesi’nde geçiyor. Osmanlı tarihinde geçen bir mektup. Edirne Kadısı Mehmet Efendi, Sadrazam Hüseyin Paşa’ya yazıyor. Edirne Kadısı Mehmet Efendi diyor ki; ‘Cadı meselesi için Edirne Kadısı’nın ilamı. Edirne şehrine bağlı Maraş köyünün ahalisinin mahkemede ifade verip halen adı geçen köyde bulunan mezardan, daha önceden vefat etmiş olan Bıyıklı Ali adlı kişinin kabrinde kötü ruh alametleri nedeniyle korku altındadır. Vaka, Rumeli eyaletinde kafirlerden helak olan bir zımninin mezarında bu çeşit alametlerin olması söz konusu olmuşsa, bir kazık ile göbeğinden toprağa çakıla, defetmeye yeterli gelmezse kabri açılıp mezara konulduğu gibi olmayıp değişik bir hal ile benzinde kırmızılaşma görülürse başının kesilip ayak tarafına koysunlar’ diye yazılmış” dedi. HACI SARRAF MAHALLESİ’NDEKİ VAMPİR OLAYI Yaltırık, Yıldırım semtindeki Hacı Sarraf Mahallesi’nde geçen vampir olayını da açıklarken; “İlk olaydan sonra Sadrazam’dan Edirne Subaşısı’na bir mektup gitmiş. Sadrazam, mektupta diyor ki; ‘Bir kere daha gerçekleşen cadı hadisesi ile yazılar buyruldu. Edirne’de El-Hacı Sarraf Mahallesi’nin halkı mahkemeye gelip, adı geçen mahallenin yakınında bulunan Müslüman mezarlarında, 3 ay önce vefat eden Cennet Hatun’un kabrinde cadı alametleri meydana geldiğinden korku hali olmuştur’ diye bir şikayet var” ifadelerine yer verdi. EDİRNE’DE MÜSLÜMAN HOCA İLE HRİSTİYAN PAPAZDAN VAMPİR TEMİZLİĞİ Edirne’de 1872 tarihinde de vampir olayının yaşandığına dair kayıtların bulunduğunu belirten Yaltırık; “Olaya göre; Edirne’de Müslüman bir hoca ile Hristiyan bir papaz, şehri vampirlerden temizlemeyi başaramayınca okuyup üfleyen Türk çağırılmış. Vampirler yok edilene kadar şehir halkını yatıştırmak mümkün olmamış. Okuyup üfleyen Türk olarak geçiyor ama eskiden bunlara ‘Cadıcı’ deniyor. Balkanlar’da ‘Cadıcı’ olarak tanınan bir grup insan var. Bunlar bir şekilde soydan dolayı vampir özellikleri taşıdıklarına inanılıyor ama vampirleri öldürebilecekleri kabul edilen kimselerdir. Ahali bunlara ‘Cadıcı’ diyor ve bir cadı musallat olduğunda bunlar çağırılıyor” diye konuştu. SÖYLEŞİNİN ARDINDAN KİTAPLARINI İMZALADI Yaltırık’ın söyleşisi, soru ve cevap bölümünün ardından sona erdi. Yaltırık, söyleşinin ardından okurları için kitaplarını imzaladı. UĞUR AKAGÜNDÜZ

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.