Hava Durumu

#Söyleşi

Batı Ekspres - Edirne'nin Haber Sitesi - Söyleşi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Söyleşi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

TÜSİT’ten Yönetmen Kıvanç Sezer Söyleşisi Haber

TÜSİT’ten Yönetmen Kıvanç Sezer Söyleşisi

Trakya Üniversitesi Sinema Topluluğu (TÜSİT), “Babamın Kanatları”, “Küçük Şeyler” ve “8X8” filmlerinin yönetmeni Kıvanç Sezer ile film gösterimi ve söyleşi etkinliği gerçekleştirdi. Eczacılık Fakültesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğe yönetmen Kıvanç Sezer’in yanı sıra akademisyenler, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı. Sezer’in 2023 yılında gösterime giren “8X8” adlı filminin gösterildiği etkinlikte, film gösteriminin ardından Sezer ile söyleşi gerçekleştirildi. Sezer, söyleşide katılımcıların filmiyle ilgili sorularını yanıtladı. “FİLMİ BAŞLATAN UNSUR ÇOK İÇSEL BİR ŞEY” Sezer, bir filmi başlatan unsur ile beslenilen kaynakların farklı olduğunu söylerken; “Filmi başlatan unsur çok içsel bir şey oluyor. Bir duygu, bir an, bazen bir fikir oluyor. Beslendiğim kaynaklar; buraları besleyen, bazen buralarla çok alakasız, hayattaki dertlerimiz, kişisel olarak benim dertlerim veya başka insanlarla ilgili düşüncelerim, toplumun kendisiyle ilgili düşüncelerim olabiliyor. Örneğin; Babamın Kanatları’nda bir gazete haberiydi. Bir üniversite öğrencisinin, bir inşaatta çalışırken düşüp ölmesi üzerine olan bir şeydi” ifadelerini kullandı. “YÖNETMENİN ÇEKTİĞİ FİLMLER GİBİ ÇEKMEDİKLERİ DE VARDIR” 8X8 filminin çok küçük bir alanda, 3 kişi arasında geçen ve gerilimin olduğu bir hikâye kurduğunu belirten Sezer; “Bu fikri düşünüp sete çıkmak arasında 2-3 ay vardı. Bazen bu 2-3 yıl oluyor. Bazen çok uzun yıllar düşünüyorsunuz ve hiç olmuyor. O yüzden birçok yazar, yönetmenin çektiği filmler gibi çekmediği filmler de vardır” dedi. “FARKLI OKUMALARA AÇIK OLUYOR” Sezer, sanat eserlerinin, onları yaratan insanların bir açıdan semptomu olduğunu söylerken; “Dolayısıyla her tarafına hâkim olmamız gerekmez. Bir meseleyi anlatmak, bir şeyi ortaya koymak ya da insanları bir ana çağırmak gibi bir açıdan baktığımız zaman farklı okumalara açık oluyor” sözlerine yer verdi. Sezer’in katılımcıların sorularını yanıtlamasının ardından etkinlik sona erdi. UĞUR AKAGÜNDÜZ

Edirne’de Kavramlar Üzerine Felsefi Söyleşi Haber

Edirne’de Kavramlar Üzerine Felsefi Söyleşi

Edirne’de bir söyleşiye katılan Prof. Dr. Emre Dağtaşoğlu, kavramlar üzerine felsefi bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşide Dağtaşoğlu, kavramların dünyayı bambaşka şekillerde görünmesine neden olduğunu belirtirken, “Kavramlar üzerine düşünmeye başladığınızda ve bunların sınırlarını zihninizde netleştirdiğinizde ve kavramlar arası ilişki kurabildiğinizde dünya bambaşka bir yer oluyor. Dünyaya bambaşka baktığınız gibi kendinizle ilgili fikirleriniz de başkalaşıyor” dedi. “KAVRAM ÜZERİNE DÜŞÜNMEK NE DEMEK?” Kavramlar üzerine düşünmek konusunda Dağtaşoğlu “Kavram üzerine düşünmek ne demek?” sorusunu sorarak şöyle devam etti: “Sadece sözlükteki karşılıklarını anlamlarını öğrenmek tabi ki de değil. Aksine sözlükteki tanımlar size bir çıkış noktası sağlar, birtakım tutamaklar verir. Fakat bunlar yeterli değildir. Felsefe bu kavramın tarih içerisinde nasıl değiştiği, nasıl sınırlarının farklılaştığı, nasıl kullanıldığı ve diğer kavramlarla ilişkileri hususuna değinir. Felsefi düşünceye alışmış birisi o kavram haritasını oluşturma yetisi kazanmıştır. Bunu kazandığınızda karşınızdaki kişinin anlattığını çok daha çabuk anlayıp, sorulan sorulara anlamlı ve net cevaplar verebilirsiniz.” ÖRNEKLERLE AÇIKLADI Kavramlar üzerine tartışmalara örnekler veren Dağtaşoğlu “Kavramlar üzerine nasıl düşünmemiz gerektiğine dair örnek verirsek, serbest kelimesi mesela. Ser baş demek, best bağlamak, düğümlemek demek. Serbest aslında başı bağlı demek. Peki neden biz dilediğini yapabilen insanlar için serbest kavramını kullanıyoruz. Çünkü belli bir muhakeme silsilesinden geçip, belli konularda fikirlerini netleştirmiş ve başını oraya bağlamış insanlar, istediğini yapma hakkına sahiptir. Çünkü ne istediğini bilirler. Ama bir muhakeme silsilesinden geçmemiş, kavramlar üzerine düşünmemiş insanlar, başını oraya bağlamamış insanlar ne olabilir” sözlerini söyledi. MEHMET EFECAN HIDIROĞLU

Demirkubuz, Karaağaç’ta ev bakıyor Haber

Demirkubuz, Karaağaç’ta ev bakıyor

Trakya Üniversitesi Sinema Topluluğu (TÜSİT), Türkiye’nin en önemli yönetmen ve senaristleri arasında yer alan Zeki Demirkubuz ile Edirneli sinemaseverler bir araya getirdi. Erasta Alışveriş Merkezi Cinemarine Sinema Salonu’nda düzenlenen etkinlikte sinemaseverler, Demirkubuz’un 2023 yılında gösterime giren Hayat adlı filmini izlerken; gösterimin ardından Demirkubuz söyleşisi düzenlendi. Demirkubuz, salona alkışlarla girerken; katılımın yoğunluğundan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi. TÜSİT eski Başkanı Furkan Aşkın moderatörlüğünde gerçekleştirilen söyleşide, sinemaseverlerle sık sık şakalaşırken; başta Hayat olmak üzere filmleri hakkında sinemaseverler tarafından sorulan soruları da yanıtladı. “KİŞİLİK KOYARSANIZ SAHİCİ İLİŞKİLER KURMAYA BAŞLARSINIZ” Demirkubuz, farklı nesiller tarafından yoğun ilgiyle karşılanmasının nedenleri sorulması üzerine mesleğinde 30 yılı doldurduğunu belirterek; “Ülke özellikle son 20 yıldır değişik bir şey yaşamaya başladı. İnsanlar, özellikle de ön planda olan ve belirli bir tanınırlığı olan insanlar, kişilikleriyle değil de kimlikleriyle ön plana çıkmaya başladılar. Böyle bir zamanda, bunun neredeyse gelenek haline geldiği, neredeyse insanların bir kimlik gibi, maske gibi bir duruma geldiği zamanda elimden geldiği kadar, ne pahasına olursa olsun kimliğimle değil de kişiliğimle gerçek biri olmaya çok çaba sarf ettim. Bunun, bizim gibi ülkelerde bedeli vardır. Bu zor bir şeydir. Kişiliğinizi dayatmaya başlarsanız bir süre sonra sizden nefret edenler çoğalmaya başlar. Fakat ilginç olmaya çalışmadan bunda ısrar ederseniz, kişiliğinizde ısrar ederseniz ve insanların da sağduyusuna güvenirseniz zaman içinde gerçek bir yanınız olduğunuz düşünülmeye başlar. Sonra bu giderek büyür. Bunu işinizle de tamamlarsanız, insanlarla da hakiki ilişkiler kurmaya başlarsınız. Bunların sonucu oluşan ilgiyle beraber ben nefret edilmeyi de bunun haricinde tutmuyorum. Kötü olan bir şey ifade etmemektir. Seviliyorsanız, seven insanın bunu gerekçelendirmesi, nefret ediliyorsanız gerçekten nefret edilmesi bence kişiliğini ortaya koymaya çalışan insanlara mahsus bir şey. Benimki biraz böyle oldu. Gençken böyle değildi, daha çok nefret ediliyordum. Şimdi 60 yaşına geldim, böyle olunca sempati biraz daha arttı. Biraz daha yaşlanınca, 70 yaşına gelince ülkemizin ‘Barış kelebeği’ tiplerinden birine dönüştürmeye çalışacaklar. Ama hiç merak etmeyin ben yine onu bozacağım. Bütün bu cümlelerin arkasındaki şey, ortaya bir kişilik koymaya çalışırsanız belki kısa vadede değil ama orta ve uzun vadede insanlarla sevgi de olsa, nefret de olsa sahici ilişkiler kurmaya başlarsınız” ifadelerini kullandı. “EV MUHABBETİ YAPACAĞIZ” Demirkubuz, Edirne’ye gelmek için uzun bir yolculuk yaptığını söyleyerek; “Babaeskililer, Kırklarelililer, Edirneliler ile bir ev muhabbeti yapacağız. Alpullu’ya gittim. Buraya geldim, inanılmaz bir atmosfer var. Yıllardır yapmadığım sinema muhabbetini onların sayesinde yaptım. Çok şaşırdım ve girdiğimde böyle bir manzara göreceğimi de hiç düşünmüyordum. Bu nedenle TÜSİT ve emekçilerine gerçekten çok teşekkür ediyorum. Yakın da olduğumuz için bundan sonra yapabileceğim şeyler olduğunda elimden gelen her şeyi de yapacağım” dedi. Demirkubuz, özellikle Edirne’nin Karaağaç Mahallesi’ni çok beğendiğini dile getirirken; Demirkubuz’un Karaağaç’ta zaman geçirdiği sırada ev baktığı ve Edirne’ye taşınma planı kurduğu öğrenildi. Söyleşi, Demirkubuz’un soruları yanıtlamasının ardından sona erdi. UĞUR AKAGÜNDÜZ

"Kendini Bilmek Gazze'yi Anlamak" konulu söyleşi yapıldı Haber

"Kendini Bilmek Gazze'yi Anlamak" konulu söyleşi yapıldı

İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammet Altaytaş, Millet Kıraathanesi'nde düzenlenen etkinlikte yaptığı konuşmada, İsrail'in masum insanları katletmeye devam ettiğini söyledi. Gazze'de evlerin, camilerin, şehirlerin bombalandığını belirten Altaytaş, dünyanın yaşananlara "dur" demesi gerektiğini dile getirdi. Çevirmen Ayçin Kantoğlu da 7 Ekim'den bu yana Filistinlilerin durmaksızın süregelen mezalimle karşı karşıya kaldığını belirtti. Dünyanın yaşananlara tepki göstermesi gerektiğini anlatan Kantoğlu, şunları kaydetti: "Zalimler dünyada ilk defa mazlum kıymıyor. Bu ilk değil hatta dünyanın başka yerlerinde başka mezalimler de Uygur Türklerinde olduğu gibi maalesef devam ediyor. Filistin'de herhalde dünya tarihinde görülmemiş bir şeyle karşı karşıya olduğumuzun hakkını teslim etmek gerekir. Bunca savaşa ve bunca zulme rağmen herhalde böyle bir örgütlü güç bu şekilde çocukları hiç hedef almamıştı. Planlayarak, tasarlayarak, 'dur yahu ne yapıyorsun, onlar çocuk ve düşman bilmez, onlar terörist değildir, onlar sivil ve silahsızdır' denmesine rağmen bu örgütlü kötülük devam ediyor. Karşı karşıya olunduğumuz felaket budur." Programa Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, İl Milli Eğitim Müdürü Önder Arpacı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürü Engin Öztürk, akademisyenler ve vatandaşlar katıldı.

ERDEM’DEN TRAKYA TOPRAĞI UYARISI Haber

ERDEM’DEN TRAKYA TOPRAĞI UYARISI

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Duygu Boyraz Erdem, Trakya bölgesindeki tarım topraklarının önemine dikkat çekti. Toprağın koruması ve kullanım alanları ile ilgili açıklamalarda bulunan Erdem, özellikle bölgedeki betonlaşma, sanayileşme ve maden ocakları ile tarım topraklarına geri dönüşü olmayan zarar verildiğini belirtti. Erdem, Trakya bölgesindeki tarım topraklarının verimliliği ile ilgili bilgiler verirken; korunması için de yapılması gerekenleri sıraladı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası (MME) Edirne Şubesi’nin, Edirne’de düzenleneceği Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu öncesi Lüleburgaz’da düzenlediği panele katılan Erdem, ‘Lüleburgaz ve çevresinde tarımsal alanları tahribi’ konusunda sunum yaptı. “TRAKYA’DAKİ MADENLER TÜRKİYE’DE OT BİTMEYEN YERLERDE DE VAR” Arazinin sosyal birimlerinin sınıflandırılmasının gerekliliğine dikkat çeken Erdem; “Arazinin sosyal üniteleri veya genel kullanma sınıfları şunlardır; ürün yetiştirme alanları, çayır ve meralar, ormanlık alanlar, rekreasyon alanları, hammadde kaynak alanları, halk hizmet alanları, doğal hayatı koruma ve devam ettirme alanları ile koruma alanları. Doğa bir bütün. Mera ile ormanlık alanları ayırmayacağız ama hepsinin yerinde olması gerekir. Hammadde kaynakları elbette çıkarılmalı ama çıkarılması gereken en öncelikli yer Trakya değil. Trakya’da var olan madenlerin hepsi Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ve hatta üzerinde ot bitmeyen yerlerde de bu madenler var. Ülkemizde o madenler öncelikle oralardan çıkarılıp, Türkiye’de başka yerde olmadığı zaman çıkarılabilir” ifadelerini kullandı. “TRAKYA’DAKİ SANAYİNİN OLMAZSA OLMAZI YOK” Erdem, Lüleburgaz kent merkezinin çevresinde farklı boyutlarda tarım arazilerinin olduğuna dikkat çekerek; “Trakya maalesef bölge, coğrafya, İstanbul’a, Avrupa’ya yakınlığı olarak gözbebeği ama bu gözbebeği olan uçsuz bucaksız noktada tarım alanları, ormanlık alanlar yok edilmemeli. Trakya’da mevcut var olan sanayinin olmazsa olmazı ne? Hiçbir şey. Olmazsa olmaz denilen şey sadece bu bölgede yetişir, kabul edilebilir ya da gidene kadar bozulacaktır, hemen işlenmesi gerekir kabul edilebilir. Ama öyle bir zorunluluğu olan sanayi değil. Hiçbiri, Trakya toprağında olması gereken bir sanayi değil. Sanayiye karşı değiliz ama bu toprak üzerinde olması gerekmiyor” dedi. “YATIRIMLAR OLMASI GEREKEN YERDE YAPILMALI” Yatırımların olması gereken yerde yapılması gerektiğini belirten Erdem; “Bütün dünyanın tek sahibi biz değiliz. Bütün canlıların bu yaşama sahip olması gerekiyor. Çünkü bir ekosistemin bir dalı koptuğu zaman neler olduğunu görebiliyoruz. Örneğin; Trakya’da Tekirdağ bölgesinde 1991-92 döneminde süne ilaçlamasına o kadar yüklenildi ki bütün yılanlar öldü. O yılanların ölmesi nedeniyle her yeri fare basmıştı. Bir denge bozulduğu zaman önüne geçemediğimiz sonuçlar doğurabiliyor. Bu dengeyi bozmadan yürütmemiz gerekiyor” sözlerine yer verdi. “LÜLEBURGAZ’DAKİ BUĞDAY VERİM ORTALAMASI TÜRKİYE’NİN ÜZERİNDE” Erdem, Lüleburgaz’da üretilen buğday ortalamasının, Türkiye ortalamasının üzerinde olduğunu açıklarken; “Son 5 yıllık verim ortalamalarına bakıldığında hepsi Türkiye ortalamasının üzerindedir. Hatta 2021 yılında Türkiye ortalamasını 2’ye katlamıştır. Ayrıca bu Türkiye ortalamasında Orta Anadolu’da buğday sulanarak yetişiyor. Trakya’da bırakın buğdayı, ayçiçeği bile sulanmadan yetişiyor. Çünkü bu toprak tarım için uygun” dedi. KANUNA DİKKAT ÇEKTİ Bölgedeki toprakların çeşitli toprak bozulma olaylarıyla elden çıktığını söyleyen Erdem; “Tamamen tarım yapılamaz hale gelmektedir. Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’muz var. Olmamasından iyi ama mevzuattaki 13-d maddesi var ki, ‘Kamu yararı alınmış her arazi parçası tarım dışında kullanılabilir’ diyor. Kamu yararı kararı olmayan bir üretimi düşünebiliyor muyuz? Hepsi bize hizmet ediyor. Bunun alınmaması mümkün mü? Bu kanunun en kritik noktası budur. Maddede, ‘O bölgenin halkı için kamu yararı kararı olması’ denseydi madde anlamlı olurdu. Ama maddede boşluk olduğu için herkes Trakya’da her yere bir şeyler yapabiliyor” ifadelerine yer verdi. “YOK OLDUĞUNDA TOPRAĞI GERİ GETİREMEYİZ” Erdem, Trakya’daki küçük çiftçinin tarım arazisini yüksek fiyat verilmesi halinde tarım dışı kullanacak kişi ya da şirketlere satabildiğini belirterek; “Bilinç sahibi olmalıyız. Niye köyümüzde çiftçilik yapana değil de dışarıdan hiç bilmediğimiz, ne amaç için aldığını tahmin etmediğimiz birine 5-10 TL fazla veriyor diye satabiliyoruz? Yok olduğu zaman toprağı geri getiremediğimizi bilmemiz gerekiyor” dedi. “BU YIL AYÇİÇEĞİNİ BİÇEMEYENLER VAR” İklim krizinin hem dünyada, hem de Türkiye’de etkili olduğunu söyleyen Erdem; “İklim krizini her geçen gün daha çok yaşıyoruz. Bu yıl kuraklık nedeniyle ayçiçeğini biçemeyenler var. Şu anda ekemeyenler var. Bunların hepsini kuraklık olarak yaşıyoruz. Fırtına, sel durumuyla da yaşıyoruz. Bir ayda yağacak yağmur birden yağıyor. Toplam yağışa bakıldığında yağış var ama sadece erozyon yaratıyor, var olanı da götürüyor. Bunların hepsinin altında yatan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkisidir. Biz de bulunduğumuz her yerde gelişigüzel, bilinçsizce yaptığımız sanayi, orman kesimleri ile buna sebep oluyoruz. Çocukluktan beri ormanın yağmur çektiğini biliriz. Biz, o yağmurun geliş kısmının kapattığımız zaman bulut yönünü değiştirip gidebiliyor. Bacalardan çıkan gazlar, o bulutu yağmurunu dökmeden dağıtabiliyor” sözlerine yer verdi. “ANIZ YAKANLAR TOPRAĞIN BÜTÜN ÖZELLİĞİNİ YAKIYOR” Erdem, bölgede anız yakma olaylarının da devam ettiğini söyleyerek; “Maalesef hâlâ anız yakanları görmeye devam ediyoruz. Çok içler acısı. Anız yakmada sadece tarlanın üzerindeki sap ve saman yanmakla kalmıyor, o toprağın bütün özelliği, canlılık aktivitesi, içinde mikroorganizmaların hepsi yanıyor. Onun için herkese anız yakılmaması gerektiği iletilmeli. O toprağa yarattığı etki gerçekten önemlidir” dedi. “BETONLAŞMA, SANAYİ VE MADENİN BOZDUĞU TOPRAĞIN GERİ DÖNÜŞÜ YOK” Çölleşmenin düzeltilebilen ve düzeltilemeyen olarak 2’ye ayrıldığını belirten Erdem; “Betonlaşma, sanayi ve madenin bozduğu, yıktığı yerlerin geri dönüşümü maalesef yok. Bunlar amacı dışında kullanılarak maalesef geri gelmemek üzere yok oluyor. Geri kazanılabilenlerden biri ise erozyon. Çünkü en azından bir eğime dik sürüm yapıldığında bile bir nebze önüne geçilebiliyor. Ormansızlaşma, meraların bozulması, aşırı otlatmaya gidilmemesi lazım. Mera deyip geçmemek lazım. Orasının da verim kapasitesi, hayvan otlatma durumu göz önünde bulundurulmalı. Organik maddenin kaybı, fiziksel bozulum, yanlış kullanım gibi durumlar da bizim düzeltebileceğimiz durumlardır” ifadelerine yer verdi. Erdem, sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. UĞUR AKAGÜNDÜZ

BAYRAKTAR’DAN “CUMHURİYET DÖNEMİNDE SANATIN ROLÜ” Haber

BAYRAKTAR’DAN “CUMHURİYET DÖNEMİNDE SANATIN ROLÜ”

Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde Plastik Sanatlar topluluğu tarafından gerçekleşen konferansta konuşmacı olarak bulunan Sanat ve Kültür Uzmanı Kutalmış Bayraktar, 1940 ve sonrasındaki erken Cumhuriyet dönemi Sanat Politikalarını anlattı. Bayraktar, Kentleşme, Kamusal Sanat ile Mekan Yaratımı, Köy Enstitülerindeki Sanatın Dahil Olduğu Üretime Dayalı Eğitim, Halkevleri, Yeni Mimarlık gibi Politikalara değinerek Cumhuriyetin gelişi ile birlikte Kent Planlamasının ülkeye geldiğini söyledi. Türk Sanatının tüketilen soyut nesneden üretilen soyut nesne olma haline ulusal bir kimlikle geçtiğini belirten Kutalmış ‘Bir iletişim devrimi’ olarak Türkiye Cumhuriyetini anlattı. “CUMHURİYETİN GELİŞİ İLE KENT PLANLAMASI GELDİ” Edirneli Araştırmacı Kutalmış Bayraktar, Kentleşme Politikasının Cumhuriyetle beraber var olduğunu belirterek “Kent kavramı çok önemli çünkü Cumhuriyeti yükselten bilinç aslında kentlilikti. Eşraf ve esnafın mücadeleye dahil olması, katkı vermesi çok önemliydi. Eskiden de Osmanlıda bir kent anlayışı var fakat planlamaya dahil değildi. Türk topraklarındaki ilk belediye Beyoğlu belediyesidir, İstanbul bile değil. Çünkü orada yabancılar yaşıyor. Kendi kendilerine talep vermişler. Planlamaya dayalı, planlamayla beraber öngörülebilecek bir anlayış yoktu, Cumhuriyetle beraber var oldu. Kentliler birikti bu bir ahiliğin devamı olan eşraflıktı, ayanlıktı. Bir ulus bilinci yarattı. Ulus bilinciyle beraber kenetlenen bir kentlik bilinci oluştu” dedi. “TÜRKİYE CUMHURİYETİ HER ANLAMDA BİR İLETİŞİM DEVRİMİDİR” Kutalmış Bayraktar, alfabenin bir araç olduğunu ve kağıtla kitlelere ulaştırıldığını söyleyerek şöyle devam etti: “Türkiye Cumhuriyeti her anlamda bir iletişim devrimidir. Dilin sadeleştirilmesi, alfabenin oluşturulması bunun gibi dil dediğimiz dilin dışında estetik dilinde anlatıya katılması var. Atatürk’ün Türkçe diline daha uygun olan günümüzde de kullandığımız çağdaş alfabeyi halka tanıttı. Alfabe bir araç onun bir üretim cihazı. Peki üretim nedir? Atatürk Kağıt Fabrikasını kurarak alfabenin kitlelere ulaştırılmasını sağladı. 1925’te Selüloz ve Kağıt Sanayi görsel kültür hem yazımsal hem görsel kültür üretilmesi ve kitlelere ulaştırılmasının önüne çıkıyor.” “SANAYİ-İ NEFİSE’DEN İSTANBUL DEVLET GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİNE “ Bayraktar, Sanayi-i Nefise’nin İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi oluşumuna değinerek “Sanayi-i Nefise’den bir değişim oluyor. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinin hocalarına baktığımızda özellikle resim ve çevre branşlarında Şişli Atölyesi ve çevresindeki entelektüel alan oraya hoca olmuştur, Şişli atölyesine ev sahipliği yapmış yine aynı şekilde Vedat Tek evinde sergi düzenlenmiştir. Bunlar iyice Devlet Güzel Sanatlar akademisine hoca olarak geçiyor” diye konuştu. MERT ERİŞKİN

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Batı Ekspres - Edirne'nin Haber Sitesi En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.