Edirne Kadın Platformu, Sokak Hayvanları Koruma Yasası’nda yapılacak değişiklikle sahiplenilmeyen hayvanların hayatlarına son verileceği iddialarına tepki gösterdi.
Saraçlar Caddesi’nde basın açıklaması düzenleyen platform adına basın açıklamasını Zeynep Birdal okudu. Birdal’ın okuduğu açıklamada şu ifadelere yer verildi;
“AKP Grup Başkanvekili Bahadır Yenişehirlioğlu 23.05.2024 tarihinde yaptığı açıklamayla, Tayyip Erdoğan’ın talimatının ardından Tarım ve Orman Bakanlığı’nın da dahil olduğu dört bakanlığın sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili bir çalışma yürüttüğünü, 15 gün sonra oluşturulacak rapor sonucunda bir kanun teklifinin Meclis Başkanlığı’na sunulacağını söyledi. Yeni kanun teklifi kapsamında hayvanların toplanarak öldürülmesi veya doğal yaşam alanı adı altındaki toplama kamplarına götürülmesi ihtimalleri dile getiriliyor.
2011'den 2021'e kadar 10 yıllık bir döneme yayılan yasa değişikliği sürecinde hayvan hakları savunucuları olarak verdiğimiz mücadele sayesinde biliyoruz ki yok etmeyi amaçlayan tuzak maddeler ile dolu bir taslak bizi bekliyor. Örneğin; daha önce hayvanların cami, okul, hastane olan bölgelere bırakılamayacağı gibi bir maddenin denenmesiyle yasada hayvanları öldürmeye izin verilmese de fiilen bu mümkün kılınmıştı. Hayvanların bakımevlerinde ölmesine/öldürülmesine sebep olacak bu maddeye benzer bir değişiklikle kamuoyunun tepkisini çekmeden bu katliamları yapmayı amaçlıyor olabilirler.
Her ne kadar kısırlaştırmanın hayvan popülasyonunu azaltmadığı yönünde demeçler verilse de aslında yıllardır uygulanan ve en başta hayvanların sorunlarını artıran şey kısırlaştırma değil, toplu katliamlardır. Bu coğrafyada sokakta yaşayan hayvanlara yönelik toplu katliamlar defalarca gerçekleşti. 17. yy’ın başında Nasuh Paşa, İstanbul’un köpeklerini toplayarak Üsküdar ve Kadıköy’e bırakmış, 1820’lerde köpekler zehirlenerek topluca katledilmeye çalışılmış ve yine Üsküdar’a sürülmüşlerdi. II. Mahmud döneminde köpekler toplanıp Büyük Ada’ya yakın kayalıklara bırakılmış, 1910’da Hayırsızada’da binlerce köpek ölüme terk edilmişti. 2004 yılına kadar da öldürme ve toplu katliamlar devlet politikası olarak uygulandı. Belediyelerin masraf kalemleri arasında zehirleme için kullanılan maddeler açık bir şekilde yer aldı. Ancak yüzyıllara dayanan bu yok etme pratikleri sonuç vermedi, sayısız köpek zalimce öldürülmüş olsa da sokaklardan hayvanları silemediler. Çünkü hem katliam yaparak ve kısırlaştırma ve üretimi yasaklama dışında bir yönteme başvurarak hayvanların sayısını azaltmak bilimsel olarak mümkün değil, hem de bu toplumun azımsanamayacak bir kesimi köpeklerin yaşadığı bu zülme her daim dur dedi ve demeye devam ediyor. Son birkaç günde bile gördüğümüz gibi hayvanların sadece toplanmasının dahi oluşturduğu toplumsal muhalefet çığ gibi büyümüş durumda.
Katliam yöntemiyle hayvanlardan kurtulmaya çalışan Romanya’da yapılan bir araştırma hayvanların öldürülerek değil ancak kısırlaştırılarak sayısının azalabileceğini ortaya koyarken, üreme oranının öldürmeyle beraber yükseldiğini vurguluyor. 2004’te çıkan Hayvanları Koruma Kanunu hiçbir zaman düzgün bir şekilde uygulanmadı, 2021 yılında değiştirilen kanunda hayvanlar lehine olan maddeler de maalesef ki hayata geçirilmedi. Bu son değişiklikle büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu 75 bini aşan belediyeler 31 Aralık 2022’ye kadar bakımevi kurmakla yükümlüydü ancak bakımevlerinin sayısı artmadı, şartları iyileşmedi. Şu noktada yeni bir yasa değişikliğini konuşmak anlamsız çünkü mevcut kanunlar uygulanmıyor. Bizler için hayvanların yaşam hakkı tartışma konusu bile olamazken bugün bazı insanlar köpeklerin topluca öldürülmesini istiyor. Bugün hayvanların öldürülmesini isteyen kişilerin bazıları ameliyat masasında, anesteziyle acı çekmeden öldürüleceklerini hayal ediyor olabilir ama hatırlatırız ki bu ülkede köpekler zehirlenerek, kalplerine çamaşır suyu enjekte edilerek, kafalarına kürekle vurularak öldürülüyor. Hayvanların ötanazi ve uyutma kelimeleriyle yumuşatılmaya çalışılarak öldürülmesini de doğal yaşam alanı denen toplama kamplarında düzgünce bakılacakları yalanına sığınılarak buralarda katledilmelerini de kabul etmemiz mümkün değildir. ‘Hayvanların yeri sokaklar değil sıcak barınaklardır’ diyenler Hayırsızada’ya, Konya’ya, Beykoz’a baksınlar ve tecritin, işkencenin ne anlama geldiğini görsünler.
Bugün yine yıllardır kısırlaştırma yapmayan belediyeler, bu belediyeleri denetlemeyen Tarım ve Orman Bakanlığı, bu görevlere bu bürokratları atayan kişiler değil, hayvanlar suçlanıyor. Bu meseleyi hayvanları suçlayarak değil kurumları çalıştırarak çözebiliriz. Bunu yapmadığımız sürece toplum olarak belirli aralıklarla toplu katliamlar görmeye, bu mesele üzerinden kutuplaştırılmaya devam edeceğiz. Tüm yaşam hakkı savunucuları köpeklere yönelik başlatılan bu saldırının karşısında durmalı ve hayvanlar için ses çıkarmalıdır. Yoksa yine hiç kimsenin yüreğinin dayanamayacağı görüntülerle karşılaşacağız. Bu hayvanların öldürülmesi veya toplanarak hapsedilmesi durumunda ortaya çıkacak görüntüler, toplumun onlarca yıl unutamayacağı bir kara leke olarak tarihe geçecek.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu raporunun etkin tek çözüm olarak kısırlaştırmayı işaret ettiğini yasa koyuculara bir kez daha hatırlatıyoruz. Yıllarca uygulananın zaten kısırlaştırma değil öldürme olduğunu ve katliamların sonucunun hayvan sayısını azaltmak yerine artırmak olduğunu da bir kez daha tekrar ediyoruz. Sorunu büyüten ve yaşamak dışında hiçbir suçu olmayan hayvanları asıl suçluymuş gibi gösteren iktidarla aynı tarafta durarak, saldırgan hayvanların ‘uyutulmasının’ makul görülebileceği yönünde bir açıklama yapan ana muhalefetin tutumunu kabul etmiyoruz, şunu söylemek istiyoruz; tüm siyasileri, çeşitli hak alanlarında çalışan oluşumları, veteriner hekimleri, sanatçıları, akademisyenleri ses çıkarmaya çağırıyoruz. Öldürmeyi de hapsetmeyi de kabul etmemiz mümkün değil. Hayvanlar aşılanacak, kısırlaştırılacak ve yerlerinde, bu toplumun himayesi altında yaşatılacak.”
UĞUR AKAGÜNDÜZ
Kaynak: UĞUR AKAGÜNDÜZ