Edirne’de Dönüşüm Logos ekibi tarafından Edirne Belediyesi ve Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) Edirne İl Temsilciliği destekleriyle bu yıl 2’ncisi düzenlenen Edirne Düşünce Günleri’nin ilk etkinliğinde Dr. Umut M. Doğan, “Antik Çağda Sınırları Aşan Kadın Düşünceleri” konusunda sunum yaptı.
26-30 Ağustos tarihleri arasında kentin farklı noktalarında gerçekleştirilecek 13 atölye çalışmasıyla düzenlenen Edirne Düşünce Günleri’nin, Edirne Kent Müzesi’nde düzenlenen açılış töreninin ardından Doğan, katılımcılarla bir araya geldi.
“KADINI YARATAN BİR GÜÇ OLARAK GÖRMÜŞLER”
Doğan, Avrupa’da bulunan çeşitli mağaralarda tespit edilen kadın figürlerine dikkat çekerek; “Arkeolojik araştırmalar bize gösteriyor ki milattan önce 40000’li yıllardan itibaren özellikle Avrupa kıtasında çeşitli ülkelerde, Avusturya'da, Fransa'da, İspanya'da mağaralarda yapılan arkeolojik kazılarda arkeologlar, duvarlara işlenmiş çeşitli betimlerle beraber çok sayıda küçük el boyutlarında, çok fazla büyük olmayan kadın figürleri buldular. Milattan önce 40000’lerden itibaren 15000’lere kadar bu kadın figürleri, dolgun vücut hatlarıyla, doğurgan kimliği öne çıkarılmış birer betim. Mağaralara yapılmış bu kadın betimlerinin, alelade günlük yaşamla ilgili olduğunu düşünmek, arkeologlar için çok mümkün değil. Çünkü bir kadın işlenmişse ve bu kadın çeşitli tipolojik özellikleriyle bir mağarada az sayıda üretildiyse bir inanç sisteminin parçası olsa gerek. Belli ki insanoğlunun en azından günümüzden 40000 yıl öncesinden itibaren kadının o doğurgan kimliğinin, yaratıcı güçle ilişkisini keşfetmiş ve kadına tanrısal bir imge vermiş. İspanya'da Altamira Mağarası'nda, Fransa'da Lascaux Mağarası'nda, Avusturya'da Willendorf'ta bulunan ve arkeologların ‘Venüs’ adını verdiği bu heykelcikler, 40000 yıl öncesinden itibaren insanoğlunun kadını yaratan bir güç olarak gördüğünü anlatıyor” ifadelerini kullandı.
“GÖBEKLİTEPE KARŞIMIZA ERKEK EGEMEN KÜLTÜR ÇIKARIYOR”
Türkiye’nin Şanlıurfa ilindeki Göbeklitepe’ye dikkat çeken Doğan; “Biz daha yeni keşfettik ama yakın zamanda ilginç bir şekilde Urfa bölgesinde, Mezopotamya'nın kuzeyinde, bizim coğrafyamızda Göbeklitepe diye bir yer ortaya çıktı. Bizim bütün bilgilerimizi, dünya tarihindeki bilgileri karman çorman etti. Göbeklitepe, bizi tarihi yeniden okumaya sevk etti. Arkeologlar araştırmaya başladılar. Bir baktılar ki sadece Göbeklitepe'de değil; aynı coğrafyada Karahantepe, Harbetsuvantepe, Gürcütepe, Sayburç var. Göbeklitepe türünde onlarca kültürel yerleşim alanı keşfettiler. Göbeklitepe kültürü ya da Taştepeler kültürü olarak literatüre giren bu bölgede yapılan kazılar giderek artıyor. Türk bilimadamlarının yaptığı çalışmalarda, ilginç bir şekilde Avrupa'da gördüğünüz kadının yaratıcı gücü, yerini erkeğe bırakıyor. Buralarda sürekli cinsel organı öne çıkarılmış erkek heykelleri bulunuyor. İşte orada anlıyoruz ki en azından Kuzey Mezopotamya'da milattan önce 12000’lerden itibaren erkek egemen bir kültür kendini göstermeye başlıyor. Avrupa'da kadının yaratıcı gücünü gören insanoğlu, Göbeklitepe kültürüyle beraber karşımıza erkek egemen bir kültür çıkarıyor. Göbeklitepe kültüründe kadın formu neredeyse hiç yok. Var ama çok daha az” dedi.
“ORTA ANADOLU’DA KADIN GÜCÜNÜ YENİDEN GÖSTERİYOR”
Doğan, Türkiye’de 100-150 yıldır yapılan geleneksel arkeolojik araştırmaların, Göbeklitepe’den farklı olarak Anadolu’da farklı bir gerçeği gösterdiğini söyleyerek; “Göbeklitepe'de 12000 ile 10000 arasındaki o 2-3 bin yıllık süreçte, o bölgede bir erkek egemen, yani baba tanrı inancının öne çıkması söz konusu olsa da Orta Anadolu'da neolitik çağ dediğimiz insanoğlunun ilk yerleşik kültürlere geçtiği, tarım yapmaya başladığı ve ilk köyleri kurmaya başladığı dönemlerden itibaren, yani milattan önce 10000’lerden itibaren, Anadolu genelinde bir sürü höyükte yapılan kazılarda, kadının yeniden ön plana çıktığını görüyoruz. O aradaki Göbeklitepe kültürü, babatanrı kültürünü öne çıkarsa da sanki orada lokal kalmış. Kadın gücünü yeniden gösteriyor. Çünkü insanlık aslında kadının gücünü Anadolu'da buğday başağıyla fark ediyor. Anadolu kültürlerinin ilk yerleşik dönemde en erken ürettikleri bitkilerden biri buğdaydır ve bitki üretmeye başladıkça anlıyorlar. Mantığını düşünün lütfen. Toprağa bir şeyler atılıyor, topraktan bir süre sonra filizler vermeye başlıyor ve toprak yaratıyor. İnsanoğlu, ‘ben bunu biliyorum’ diyor. Nereden biliyor? Kadınla olan ilişkisinden biliyor. Kadın da aynı şekildedir. ‘Doğa nasıl yaratıcıysa, o yaratıcı güç bizzat kadında da var’ diyor ve neolitik çağlardan beri Anadolu ve dünyanın birçok bölgesinde, Trakya bölgesinde, Mezopotamya'da ve daha birçok bölgede kadın, yaratıcı güç olarak yeniden tanımlanıyor. İnsanoğlu, ‘Kainatı var eden olgu ne ise, bu olsa olsa kadındır’ diye düşünüyor. O yüzden kadından heykeller yapmaya başlıyorlar” sözlerine yer verdi.
“KENT KÜLTÜRÜ, ERKEK EGEMEN TOPLUM YARATIYOR”
Çatalhöyük’ten örnekler veren Doğan; “Mesela Çatalhöyük'te çeşitli boyutlarda yaratıcı gücünü gösteren kadın heykelcikleri yapılıyor. Neolitik dönemde kadının yaratmayla, doğurmayla ilgili tanrısal gücünü keşfeden insan, yavaş yavaş tarım toplumlarından Tunç Çağı dediğimiz dönemlerde kentler kurmaya başlıyorlar ve bir kent kültürü oluşmaya başlıyor. Kent kültürü, tarımla beraber başlayan sınıfsal ilişkileri daha da güçlendiriyor. Tunç Çağı ile beraber etrafı surlarla çevrilmiş, büyük savaşlara karşı direnen şehir kültürü, aynı zamanda sınıfsal ayrımları da çok belirgin hale getiriyor. Artık bir yöneten sınıf, bir yönetilen sınıf var. Bu yöneten sınıf, ana tanrıça inancından yavaş yavaş vazgeçmeye başlıyor. Kent kültürü, bir erkek egemen toplum yaratıyor. Neolitik kültürün kadın güçlü kültürü yerini, Tunç Çağı’ndan itibaren erkek egemen kültüre bırakıyor. Ama ilginçtir; Tunç Çağı’ndan itibaren çok net sosyolojide gördüğümüz erkek egemen siyaset, erkek egemen sosyolojiye rağmen dinde kadın yerini hiç terk etmiyor. Tunç Çağı’nın heykellerinde de kadın teması devam ediyor. Yine neolitik dönemin kadın heykelcikleri, kadın tanrılar betimi, Tunç Çağı’nda da devam ediyor. Heykelin formu değişiyor ama doğurgan kadın temasından hiç vazgeçilmiyor. Bu bize gösteriyor ki toplum ataerkil olsa da dinin içerisinde kadın hala önemli bir figür. Bu figür, bu neolitik dönemde başlayan yaratan kadın olgusu, Roma döneminin sonlarına, Hristiyanlığın hâkim olduğu döneme kadar ‘Kübele’ adıyla devam ediyor” diye konuştu. Doğan, konuyla ilgili sunumunda birçok detay bilgiye yer verirken; sunumunun ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. Program, soru-cevap bölümünün ardından sona erdi.
UĞUR AKAGÜNDÜZ
Kaynak: UĞUR AKAGÜNDÜZ