Alpaslan, depremin çocukluğunu sıfırlayıp hayatını yeniden başlattığı bir dönem olarak gördüğünü söylerken; “Depremin travması devam ediyor” dedi.
Marmara Bölgesi’nde 17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen ve tüm Türkiye’yi yasa boğan depremin üzerinden 24 yıl geçse de depremzedelerin anıları taze kalmaya devam ediyor. Edirne’ye 5 yıl önce taşınan İnan Alpaslan (40), 7.4 şiddetindeki depreme Adapazarı’nda ailesiyle birlikte yakalandı. Alpaslan, 24’üncü yılında Gölcük depremini Batı Ekspres’e anlattı.
Alpaslan, henüz 2 yaşındayken Ağrı’dan Adapazarı’na ailesiyle birlikte taşındıklarını belirterek; “17 Ağustos 1999 depremi, gece yarısı herkesin uyuduğu sırada meydana geldi. İlk sarsıntıyı hissettiğimde aklıma deprem gelmedi. Fırtına çıktığını düşündüm çünkü binanın en üst katında yaşıyorduk ve çatı yerinden çıkacak gibiydi. Çok gürültü vardı. Gözümü açtığımda ağabeyim anneme sesleniyordu. Başta ağabeyime sarıldım ve onu kendisine getirdim. Onunla beraber evin koridoruna geçtik. Orada annem ve ablam geldi. Çelik ayakkabılık devrildiği için başta evin kapısını açamadık. Ayakkabılığı kaldırıp kapıyı açtıktan sonra ailecek dışarıya çıktık. Bu sürede apartman sürekli sallanmaya devam ediyordu. Yapılmaması gereken şeyi yapıp merdivenlerden aşağıya indik ama o zamanlar bilinçli değildik” ifadelerini kullandı.
“DIŞARIDA KAOS ORTAMI VARDI”
Yaşadıkları apartmandan dışarıya çıktıklarında her yeri toz bulutunun kapladığını fark ettiklerini söyleyen Alpaslan; “Genzimin yandığını hatırlıyorum. Etraftaki bütün binalar çökmüştü. Dışarıya çıktığımızda babamın olmadığını fark ettik. Bizim binada yaşayan bir komşumuzun eşi, gardıropun altında kalmış. Komşumuzla birlikte tekrar içeriye girerek gardırobun altından onu çıkarmışlar. Birbirine yapışan binalar, çöken binalar vardı. Bizim evde parkeleri kaldırdığımızda deniz kumu görünüyordu. Hatta komşularımız ‘Bir deprem olduğunda sizin bina kesin çöker’ diyorlardı. Ama bizim oturduğumuz bina çökmedi. Dışarıda tam bir kaos ortamı vardı. Herkes, ‘Annem, babam, çocuğum nerede?’ diye bağırıyor, çığlık atıyordu. Çünkü ilk şok ile beraber insanlar kendini kurtarmanın derdine düşmüşlerdi” dedi.
“BİRBİRLERİNE SARILIP VEFAT ETMİŞLERDİ”
Alpaslan, depremde hayatını kaybeden birçok komşusunun olduğunu açıklarken; “Bizim evin bulunduğu sitelerin ortasından fay geçtiğini ve karşıdaki binaya vurarak yıktığını gördüm. Aslında 2-3 senelik yeni yapılan bir binaydı. Bu binadan komşumuzun oğlunun sağ olarak kurtulduğunu hatırlıyorum. Fakat anne ve babası vefat etmişti. Çocuk o gün koltukta yatmış. Depremde koltuk devrilince hayat üçgeni gibi bir şekil oluşmuş ve o sayede hayatta kalmıştı. Aynı apartmanda mesleğe yeni başlayan 2 tane mühendis ablamız vardı. Korkudan birbirine sarılıp vefat etmişlerdi. Naaşları o halde çıkarıldı. Onları hiç unutamıyorum” sözlerine yer verdi.
“İLK GELEN ASKERLER OLDU”
Depremin ardından bölgede iletişim probleminin ortaya çıktığını belirten Alpaslan; “O dönemde cep telefonları yeni çıkmaya başlamıştı. O yüzden birçok insanda yoktu ve iletişim sıfırdı. Kimse birbirine ulaşamıyordu. Biz de Ağrı’daki akraba ve tanıdıklarımıza ulaşamadık. Herkes kendi imkânlarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Kaos durumu sabaha kadar devam etti. Daha sonra acı feryatlar yükselmeye başladı. Herkes acı gerçeklerle yüzleşmeye başladı. Sabaha karşı ilk gelen askerler oldu” dedi.
“KAYIPLARI OLANLARIN HAYATLARI BİTMİŞ GİBİYDİ”
Alpaslan, depremin Ağustos ayında meydana gelmesi nedeniyle hava sıcaklığının da yüksek olduğunu söyleyerek; “Bir süre sonra ortaya çıkan kokuyu hiç unutamıyorum. Morglar zaten yetmedi. Bizim evimize yakın bir buz pateni pisti vardı. Vefat edenlerin naaşlarını oraya koyuyorlardı ama enkazdan çıkarılamayan belki de binlerce insan vardı. Yaşım küçük olduğu için kurtarma çalışmalarına katılamadım ama babam ve ağabeyim katıldı. Bir süre sonra yardımlar gelmeye başladı. Yaz mevsimi olduğu için çok fazla karpuz dağıtıyorlardı. Yağmalanma gibi bir olay olmadı. O dönemde şimdiki gibi çok fazla market de yoktu. Bizim mahallede küçük bir market vardı ve sahibi içeride ne varsa kendisi dağıttı. Ama herkesin çok gergin olduğunu ve zaman zaman kavgaların çıktığını hatırlıyorum. Kayıpları olanların hayatı hayatı bitmiş gibiydi” ifadelerine yer verdi.
“AİLEM BİR DAHA ADAPAZARI’NA DÖNMEDİ”
Adapazarı’ndan depremin 6’ncı günü ailesiyle birlikte ayrıldığını belirten Alpaslan; “Ayrılana kadar da artçılar devam etti. Fakat ablam evli olduğu için orada kaldı. O da ailesiyle birlikte uzun süre bakkaldan bozma bir yerde yaşamak zorunda kaldı. Rapor aldıktan sonra evlerine geçebildiler. Depremde bizim aileden kimseye bir şey olmadan Adapazarı’ndan ayrıldık ve Ağrı’ya gittik. Kurtarabildiğimiz kadar eşyamızı aldık. Ailem bir daha Adapazarı’na dönmedi. Şu anda da Ağrı’da yaşıyorlar” dedi.
“ÇOCUKLUĞUM SIFIRLANIP YENİDEN BAŞLADI”
Alpaslan, depremin ardından yıllarca birçok çocukluk arkadaşına da ulaşamadığını açıklarken; “O dönemden sonra ortaokul arkadaşlarımdan en fazla 4-5 kişiye ulaşabildim. Vefat edenler, benim gibi ailesiyle birlikte memleketlerine dönenler çok oldu. Çocukluğuma ait çok arkadaşım kalmadı. Sadece 4-5 arkadaşımla hâlâ görüşüyoruz. 1999 depremi, benim için çocukluğumun sıfırlanıp hayatın yeniden başladığı bir dönem oldu. Geçmişe ait kimse kalmadı. Komşularımızı da kaybettik” sözlerine yer verdi.
“DEPREMİN İZLERİNİ HÂLÂ GÖREBİLİYORUM”
Adapazarı’na ablasını ziyarete gittiğinde depremin izlerini hâlâ görebildiğini belirten Alpaslan; “Kentte artık yüksek bina yok. En fazla 4-5 katlı binalar var. Adapazarı’nın en meşhur caddesi, Çark Caddesi’ydi. Oradaki bütün binaların yıkıldığını hatırlıyorum. Binaların hepsi caddenin içine doğru yıkılmıştı ve araç giremiyordu” dedi.
“KENDİMİ GÜVENDE HİSSETMİYORUM”
Alpaslan, Edirne’ye 2018 yılında taşındığını söyleyerek; “Edirne, depremden çok fazla etkilenen şehirlerden biri değil. Ama kendimi güvende hissetmiyorum. Çünkü İstanbul’da ya da Enez kıyılarında olacak bir depremin Edirne merkezi de etkileyeceğini düşünüyorum. Şu anda en çok korktuğum ölüm sebebi depremdir. Evde bir lamba sallandığında ya da başım döndüğünde deprem aklıma geliyor ve ellerim titremeye başlıyor. Depremin travması devam ediyor. Evimde de hâlâ birçok eşyayı duvara monte ediyorum” diye konuştu.
UĞUR AKAGÜNDÜZ