Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) Edirne Şubesi, 2024/2025 eğitim öğretim yılının bugün başlamasının ardından Türkiye geneli ve Edirne özelinde eğitim sistemi ve okullardaki sorunlarla ilgili açıklama yaptı.
Veli-Der Edirne Şube Başkanı Kezban Demir tarafından yapılan açıklamada, velilerin ve öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları sorunlara dikkat çekilirken; Diyarbakır’da katledilen 8 yaşındaki Narin Güran da anıldı.
Demir, konuşmasına Narin Güran’ı anarak başlarken; “Okullarımızın 2024-2025 eğitim öğretim yılına kapılarını açtığı bugün, okula başlama heyecanı yaşaması gerekirken yaşamdan koparılan küçük bir kız çocuğunu, Narin Güran’ı anarak söze başlamak istiyorum. 21 Ağustos tarihinden itibaren kayıp olan ve tam 19 gün boyunca aranan Narin’in maalesef ki dün cansız bedeni bulundu. Çok üzgün ve çok öfkeliyiz. Narin’in kaybedilmesi ve katledilmesinden sorumlu olanların ortaya çıkarılıp en ağır şekilde cezalandırılması ve tüm çocuklarımızın güvenle yaşayacağı bir ülke talebimizi öncelikli olarak iletiyoruz” ifadelerini kullandı.
Eğitim sistemindeki uygulamalara dikkat çeken Demir; “Okulların açılışıyla birlikte eğitim sisteminin yıllardır çözülmemiş/çözümü ertelenmiş; başta sağlıklı ve dengeli beslenme, sağlıklı suya erişim, okula ulaşım, MESEM ve çocuk işçiliği, okullarda laiklik karşıtı ÇEDES uygulamaları ve benzeri sorunlara yenileri de eklenerek, velilerin ve çocukların üzerinde ağır bir yük oluşturmaktadır. Daha okul başlarken veliler, ‘kayıt parası’ adı altında Anayasa’ya aykırı olarak bağış yapmaya zorlanmaktadır. Bu konuda kamu okulları, özel okullarla adeta yarışmaktadır. Bunun dışında bir öğrencinin kıyafet, çanta ve kırtasiye masrafı, sınıf seviyelerine ve okul kademelerine göre 3 bin ile 6 bin lira arasında değişkenlik göstermektedir. Bu durum orta ve dar gelirli aileleri kara kara düşündürmektedir. Çünkü bu masraflar okulların açıldığı ilk günlerle sınırlı değildir. Kırtasiye giderleri, belirli gün ve hafta etkinliklerinde yapılan harcamalar, beslenme ve kantin giderleri, ulaşım giderleri gibi masraflar eğitim öğretim süresi boyunca devam etmektedir. Yine bir öğrencinin beslemesi için yapacağı kantin masrafı günlük en az 100 liradır. Bir öğrencinin ailesine bir aylık eğitim maliyeti, öğrencinin servis yerine toplu taşım araçlarını kullandığını var sayarsak, 5 bin 500 ila 12 bin lira aralığındadır. Ülkemizde asgari ücretin standart ücret haline geldiği, yani çalışanların yüzde 60’ının 17 bin lira aldığı düşünülürse, bu ailelerin çocuklarını okutmak için ne kadar zorlandığını tahmin etmek zor değildir” dedi.
Demir, Türkiye’de her 3 çocuktan 1’nin yoksul, her 5 çocuktan 1’inin de okula aç gittiğini söyleyerek; “Düzenli sosyal yardım alan aile sayısı yaklaşık 4 milyon. Ailesinin yanında temel ihtiyaçları karşılanamayan çocuk sayısı 171 bin 895. Bu sayının 2025 yılında 200 bini bulacağı öngörülüyor. Özellikle dezavantajlı bölgelerdeki okullarda, öğrencilerin yetersiz ve dengesiz beslenmelerinden kaynaklı bodurluk, kansızlık, öğrenme güçlüğü, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak sık sık hastalanma, zihinsel ve fiziksel gelişimlerinde yavaşlama ya da durma gibi sağlık sorunları yaşamaktadırlar. Bu çocukların her biri yetersiz beslenme yani açlık ile mücadele ediyor. Bu nedenle ‘ücretsiz okul yemeği’ programı hayati önemde ama siyasi iktidarın gündeminde yok. Veliler olarak, yaklaşık 4,5 yıldır Bakanlıktan, okullarda sağlıklı ve nitelikli bir öğün yemek ve sağlıklı içilebilir su talebimiz karşısında Bakanlık sessiz kalmayı yeğlemekte; ısrar edildiğinde ya tasarruf tedbirleri kapsamında kısıtlamaya gidildiğini ya da kaynak yetersizliğini gerekçe göstermektedir. Evde sağlıklı beslenemeyen çocukların hiç değilse okulda aç kalmamasını hedefleyen Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu olarak 21-22 Eylül tarihlerinde Ankara’da yapacağımız ‘Ücretsiz Okul yemeği Hemen Şimdi!’ gündemli çalıştayımıza katılmaları için Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı temsilcilerine çağrıda bulunuyoruz” sözlerine yer verdi.
Okul terkinin en önemli nedeninin yoksulluk olduğunu belirten Demir; “Eğer ailede okul çağında iki veya daha fazla çocuk varsa, biri veya birkaçı eğitimden çekilmektedir. Eğitimden çekilenler de genellikle kız çocuklarıdır. Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Eğitim İzleme 2023 yılı raporuna göre 2022-23 öğretim yılında zorunlu eğitim çağındaki yaklaşık 442 bin 643 çocuk eğitimin dışında kaldı. Bu rakam önümüzdeki yıl daha da artacaktır.TÜİK rakamlarına göre çocuk işçi sayısı yüzde 22,1 Sadece bu rakamlar bile artık eğitimin hem ülkemizde hem de hane içinde alt basamaklarına indiğini gösteriyor. Okul terki demek çocuk işçi, çocuk evliliği, suça bulaşan çocuk, sokakta risk altında yüzlerce çocuk demektir. Ekvator, Moğolistan, Peru ve Mısır gibi ülkeler kendi bütçeleriyle öğrencilerine günlük ücretsiz bir öğün yemek sağlayabiliyor. Ülkemiz de, öğrencilerimizin ücretsiz bir öğün yemek ihtiyacını karşılayabilir ve bunun için Bakanlığın ‘kaynak yok’ açıklamalarının aksine yeterli kaynak vardır. Fakat bu bir tercih meselesidir. Sağlığa, eğitime ve beslenmeye kaynak bulamayan iktidar, Kamu Özel İşbirliği kapsamında hazine garantili projeler ya da Kur Korumalı Mevduat gibi sermayeye para aktarma araçları söz konusu olduğunda rahatlıkla vergilerimizi kaynak kullanmakta ve ödemeler geciktirilmeksizin yapılmaktadır. Yine 23 yıldır devletten 220 milyon dolarlık ihale alan holdinglerin 128 kez vergi affından yana tercihini kullanabilmektedir. Bu durum, iktidarın tercihini yoksul emekçi halktan yana değil, sermayeden yana yaptığını göstermektedir. Bu tercih sadece okulda bir öğün yemek talebi konusunda değil, özellikle MESEM uygulamasında, barınma, taşımalı eğitim, eğitimin dinselleştirilmesi gibi eğitimin diğer konularında da görülmektedir. MESEM’in işlevi, ortaokulu bitirmiş, lise eğitimini tamamlamış ya da tamamlayamamış gençlere meslek edindirmektir. Bu okulların resmi olarak işlevi bu olsa da gerçekte, ucuz işgücü olarak görülen çocuk işçilerin, ihtiyaca göre piyasaya transfer edildiği merkezlere dönüşmüştür. MESEM’e kayıtlı iki milyondan fazla ve büyük çoğunluğu 15 yaşın altındaki bu çocuklar, yasa gereği haftanın bir günü okula gitmekte, dört günü işletmelerde asgari ücretin üçte biri maaşla ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadırlar. Bu durum, altında Türkiye’nin de imzasının olduğu Evrensel Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırı da olsa, İktidarın sermayeden yana tercihi nedeniyle MESEM uygulaması sürdürülmektedir. 2021’de MESEM programının hayata geçirilmesinden itibaren bugüne kadar 316’sı erkek, 20’si kadın olmak üzere 336 öğrenci iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir” dedi.
Demir, eğitim sisteminin bir diğer sorununa da dikkat çekerek; “Eğitim sistemimizin en önemli ve can alıcı sorunlarından biri de iktidarın kendi ideolojisine uygun nesiller yetiştirmek amacıyla sık sık eğitim sistemiyle oynayarak laik, bilimsel, demokratik ve kamusal eğitimden uzaklaşmasıdır. 2012-2013 eğitim öğretim yılında 4+4+4 uygulamasıyla başlayan eğitimdeki geriye gidişler; sınav sistemlerinde yapılan değişikliklerle çocuklarımızın zorla imam hatiplere yönlendirilmeleri, tarikat ve cemaatlerle protokoller imzalanması, ÇEDES uygulamasıyla okullara imamların sokulması, zorunlu seçmeli din dersleriyle dini içerikli ders saatlerinin artırılması ve en sonunda tüm karşı çıkışlara rağmen çağdışı, bilim dışı müfredatın dayatılmasıyla bugünkü noktaya gelmiştir. Ayrıca ailelerinden uzakta eğitim görmek durumunda olan çocuklarımızın barınma sorunu özellikle çözülmeyerek tarikat ve cemaat yurtlarına mecbur bırakılmaktadırlar. Bu yurtlarda çocuklarımızın başına neler geldiğini çok iyi biliyoruz. Bu durum kabul edilemez. Eğitim, sağlık, beslenme gibi en temel haklardan biri olan barınma hakkı devlet tarafından çocuklarımıza sağlanmalıdır. Çocuklarımız taşımalı eğitimle ücretsiz olarak okullarına ulaşım hakkına sahip olmalılardır” ifadelerine yer verdi.
Edirne’de eğitimdeki sorunlara da dikkat çeken Demir; “Tüm bu sorunların yanında Edirne özelinde ise depreme dayanıksız olduğu için yıkılan okullarla ilgili sorunlar hala devam etmektedir. Trakya Birlik ve Vali Fahri Yücel ilkokulları bu yıl da ikili öğretim yapmak zorunda kalmışlar ve Mimar Sinan Ortaokulu Selimiye Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin üst katına taşınmak zorunda kalmıştır. Yeni yerleşim bölgesi denilen mahallelerdeki okullarda ise bazı sınıfların mevcutları 40’ı aşmıştır. Kalabalık okullarımız başta olmak üzere tüm okullarımızı bekleyen bir diğer sorun ise bu eğitim öğretim yılında temizlik olacaktır. İşgücü uyum programı kapsamında okullarda görev yapacak olan temizlik personeli yarı zamanlı olarak çalıştırılabilecek ve sadece üç gün okulda bulunacaklardır. Temizlik personelinin görevli olmadığı diğer günlerde yüzlerce ve bazı okullarda binden fazla çocuğumuzun kullandığı tuvaletler başta olmak üzere temizlik sorununun oluşacağı açıktır. Okullarımız salgın hastalık riski ile karşı karşıya bırakılmaktadır” dedi.
Demir, Edirne’de okul yemeği projesi ile ilgili yeni bir gelişmeyi açıklarken; “Edirne Okul Yemeği Koalisyonu olarak Edirne Belediye Başkanlığı ile yaptığımız görüşmeler sonucunda ise ilimizde okul yemeği ile ilgili proje çalışmalarının başlamış olduğunun haberini sizlerle paylaşmak istiyorum. 2024-2025 eğitim öğretim yılına başlarken eğitimin sorunlarına şöyle bir değindik. Gördük ki, sıkıntıların kaynağı; İktidarın kendi siyasal ihtiyaçlarına ve ideolojisine uygun, ancak Anayasa’ya, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununa ve Çocuk Hakları Evrensel Beyannamesi’ne aykırı olarak eğitim sisteminde yapılan köklü değişikliklerdir. Sistemde yapılan bu değişikliklerin yarattığı sorunların görülmesine, kamuoyundan gelen eleştiri ve tepkilere rağmen sorunların çözümüne yönelik hiçbir şey yapılmaması, sorun yaratan sistemde ısrar edilmesi, bunun bilinçli bir tercih olduğunun kanıtıdır. Peki, iktidar neden böyle bir tercih yapmakta ve bu tercihinde ısrar etmektedir? Bunun yanıtı, bir taraftan iktidar kendi bekası için, eğitim üzerinden toplum mühendisliği uygulayarak kayıtsız koşulsuz itaat eden bir toplum profili yaratmak isterken; diğer taraftan sermayenin ihtiyaç duyduğu ucuz çocuk işçi ihtiyacını karşılamaktır. Biz veliler olarak, çocuklarımızın, iktidarın kendi ideolojilerine uygun toplum yaratma projelerine alet edilmesine ve emeklerinin sermayeye peşkeş çekilmesine izin vermeyeceğiz. Millî Eğitim Bakanlığı’na her zaman olduğu gibi buradan sesleniyoruz. İktidarın bekası ve sermayenin talepleri için çocuklarımızın ve ülkenin geleceğini karartmaya yönelik gerici uygulamalardan vazgeçin; laik, bilimsel, demokratik, kamusal eğitime derhal geri dönünün” diye konuştu.
UĞUR AKAGÜNDÜZ
Kaynak: UĞUR AKAGÜNDÜZ