Edirne’de Dönüşüm Logos ekibi tarafından Edirne Belediyesi ve Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) Edirne İl Temsilciliği destekleriyle bu yıl 2’ncisi düzenlenen Edirne Düşünce Günleri devam ediyor.
“Sınırları Aşmak” temasıyla 26-30 Ağustos tarihleri arasında kentin farklı noktalarında planlanan 13 atölye çalışması ile düzenlenen Edirne Düşünce Günleri’nin 3’üncü gününde katılımcılar, Kültür ve Turizm Bakanlığı Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı Mehtap Cömert ile bir araya geldi. Vakıf Kültür ve Sanat Evi’nde düzenlenen etkinlikte Cömert, katılımcılara Edirnekârî’nin tarihi ve günümüze ulaşan en önemli örnekleri ile ilgili bilgi verdi. Cömert, Edirnekârî ile ilgili yanlışlıklara da dikkat çekerken; katılımcıların sorularını da yanıtladı. Cömert, Necmi İğe Evi Etnografya Müzesi’nde yapılan Edirnekârî örneği ile ilgili ise sitemini dile getirdi.
“EDİRNE’DE BİR EKOL YARATMIŞLAR”
Cömert, Edirnekârî’yi tanıtmaya ve yaşatmaya devam ettiğini söyleyerek; “Edirne, 18’inci yüzyılda bu kadar küçük değil. Yunanistan’ın, Bulgaristan’ın bir bölümünü içine alan geniş bir alanda. 18’inci yüzyıl, uzun süre başkentlik yaptıktan sonra İstanbul başkent olsa da Avrupa’dan gelen protokolün ağırlandığı, Avrupa’ya askeri seferlerin düzenlendiği, kültürel ve sosyal yaşamın zirvede olduğu bir dönemdir. Osmanlı, İstanbul’da küçük bir yarımadaya sıkıştığı için Edirne’de sünnet düğünleri, evlilik törenleri yapılıyor. Onlar geldikçe köşkler, kasırlar yapılıyor. Rus işgaline kadar burada kocaman bir sarayımız var. Rus işgalinde dönemin valisi, cephaneliği kurtarmak yerine ateşe verilmesini emredince sarayı patlatmışız. Edirne’de ne Edirnekârî, ne de sanatçısı kalmış. Burada 18’inci yüzyılda yaşayan ahali, yüklük dolap kapaklarına, çeyiz sandıklarına tek dal üzerinde, belinden kurdele ile bağlı ya da vazo içinde çiçekler yapmaya başlamışlar ve burada bir ekol yaratmışlar. Saraydaki patlamadan sonra buradan çıkıp diğer vilayetlere devam ettiği için de sanat tarihçileri yapılan bu işleri ‘Edirne işi’, ‘Edirne’ye has’, ‘Edirne’ye özel’ anlamına gelen Edirnekârî adını vermişler” ifadelerini kullandı.
“EN GÜZEL ÖRNEKLER TOPKAPI SARAYI’NDA”
Günümüze ulaşan Edirnekârî örneklerinin az sayıda olduğunu söyleyen Cömert; “Örnekler çok az. En güzel örneklere, Topkapı Sarayı’nın 3. Ahmet Yemiş Odası’nda rastlıyoruz. Burdur’da Baki Bey Konağı ve Taş Oda’da en güzel Edirnekârîlere rastlıyoruz. Edirne’de çok az. Edirne’de 8 parçadan oluşan, Edirne Müzesi kurucusu Necmi İğe’nin yaşadığı evden getirdiği kapı kanatları var. Bir de benim Edirne’ye döndükten sonra yıllarımı verdiğim yüklük dolap kapakları var. Bunların üzerinde kır çiçeklerinin stilize tasvirleri yapılmış. İstanbul’daki İbrahim Paşa Sarayı’nda tek tük, göz nuru, Edirnekârî özelliklerini taşıyan parçalar var. Bulgaristan’ın Şumen kentindeki Tombul Camii’nin tavanında da Edirnekârî motifler gördüm. Orada çalışan sanatçıların üsluplarına göre, çevrelerindeki çiçeklere göre yapılmış. Birbirlerinin kopyası değiller. İlave çiçekler var ve hiçbiri birbirini tekrar etmiyor” dedi.
“EDİRNE’DE O DÖNEMDE 300 TANE BAHÇE VAR”
Cömert, 18’inci yüzyılda Edirne’deki çiçek yetiştiriciliğine dikkat çekerken; “Edirne’de o dönemde 300 tane bahçe var. Tunca ve Meriç kıyılarına yapılan köşkler var. Lalelerin, sümbüllerin, envai çeşit çiçeğin yetiştiği araziler var. Sanatçılar da bundan etkilenmeden duramıyor. O yüzden ciltlerde, defterlerde laleleri, sümbülleri tasvir etmişler. Yetiştiricileriyle albümler yapmışlar. Bir kısım sanatçı da dolap kapaklarında, çeyiz sandıklarında bu motifleri kullanmışlar. Çeyiz sandıkları da her boyutta çeyiz sandığı değil. Büyük olan çeyiz sandıklarında daha çok yük ve eşya taşınıyor. Onları küçük dokunuşlarla yaşatmaya çalışıyorum. Esas olarak 40, 50 ve 60 boyutlarında, genç kızların hemen alıp götürebileceği, bir yerden bir yere taşıyabileceği sandıklar var. Çünkü Edirne bugün de olduğu gibi sellerle anılıyor. Savaşlarla, yangınlarla anılıyor. Edirnekârî, acısıyla, tatlısıyla böyle ortaya çıkıyor. Uzun yıllar araştırmalarım sonucunda da kitabımı bugünlere getirdim” sözlerine yer verdi.
“AHŞAP ÜZERİNE YAPILAN ESERLERDİR”
Cömert, Edirnekârî’nin ahşap üzerine yapılan boya işi olduğunu vurgularken; “Edirne’de yaşayan sanatçılar, o dönemde defterler oluşturmuşlar. Çünkü o dönemde lale çok kıymetli. Bu dönem, içine Lale Devri’ni de alıyor. Lale yetiştirenler için burada yarışmalar düzenlenmiş. Sanatçılar da laleleri tasvir etmeye başlamışlar. Defterler oluşturup saraya sunmuşlar ya da satışlarını yapmışlar. Ama Edirnekâri, ahşap üzerine yapılan boya eserlerdir. Kâğıt üzerine yapılanlara da Edirnekâri diyorlar. Onlar, Edirneli çiçek ressamlarının albümleridir” dedi.
“NECMİ İĞE EVİ’NİN AÇILIŞINA GİTTİĞİMDE AĞLADIM”
Necmi İğe Müzesi’nde bulunan dolap kapakları üzerinde bulunan Edirnekârî örneğinin orijinal olup olmadığının sorulması üzerine cevap veren Cömert; “Benim yıllarımı verdiğim, âşık olduğum dolap kapakları, Necmi İğe’nin evinden Edirne Müzesi’ne getirildi. Müzede koruma altına alındı. Edirne Müzesi’ndekiler orijinaldir. Ama Necmi İğe Evi’nin restorasyonundan sonra açılışına gittiğimde ağladım. Ben buradayım, daha ölmedim. Edirne Müzesi burada, orijinalleri orada. Söyleselerdi 1 kuruş talep etmeden güzellerini yapardım. Orada yapılan hilkat garibesi gibi. Baktığınızda ‘Olmaz’ diyorsunuz. Böyle bir cinayet işlenmez” diye konuştu.
EDİRNEKÂRÎ ESERLERİNİ TANITTI
Cömert, sunumunun ardından katılımcılara Vakıf Kültür ve Sanat Evi’nde bulunan Edirnekârî atölyesini gezdirdi. Katılımcılara Edirnekârî eserlerini tek tek tanıtan Cömert, Edirnekârî adlı kitabını da okurları için imzaladı.
UĞUR AKAGÜNDÜZ
Kaynak: UĞUR AKAGÜNDÜZ