Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Veysi Akın, Edirne Belediyesi ile Edirne Yerel Tarih Grubu’nun, Edirne’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 101’inci yılı kapsamında düzenlediği “Milli Mücadelede Edirne’nin Kurtuluşu” panelinde Edirne’nin kurtuluşunu anlattı.
Akın, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ardından ortaya çıkan tepkilerle birlikte Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde kurulan cemiyetleri anlattı. Akın, Edirne’de de Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulması ve faaliyetlerini açıklarken; Edirne’nin düşman işgali sırasında yaşananları hatırlattı.
“DOĞU TRAKYA’NIN İŞGALİ KAÇINILMAZDI”
Edirne ve Doğu Trakya’nın tarihte çeşitli işgallere uğradığını belirten Akın; “Son işgal olan 1920 Yunan işgaline Doğu Trakya’mız veya Edirne’miz nasıl geldi? Birinci Dünya Savaşı’na girdik. Bu savaşta muhtelif cephelerde savaştık. Galip olduğumuz cepheler var. Çanakkale bunlardan birisidir. Arap yarımadasında da galip geldiğimiz cepheler var ama sonradan kaybettik. Ruslar tarafından büyük bir yenilgi aldık ama netice itibariyle Ruslar savaştan çekildiğinde biz 1870’in daha ötesinde avantajlı sınırlar elde ettik. Kars ve Ardahan’ı geri aldık. Almanların, Bulgarların çekilmesiyle artık bizim Trakya cephesi üzerinde yenilmemiz ve dolayısıyla payitaht İstanbul’un ve aynı zamanda Doğu Trakya’nın işgali kaçınılmazdı” ifadelerini kullandı.
“EN BÜYÜK DESTEKÇİSİ KASIM YOLAGELDİLİ’DİR”
Akın, Mondros Mütarekesi’nin imzalanması ile birlikte ülkenin çeşitli yerlerinde tepkilerin yükseldiğini söyleyerek; “Bu tepkilerin hemen mütarekenin akabinde başladığını görüyoruz. Türkiye’nin bugünkü 7 bölgesine göre şekillendirebileceğimiz cemiyetler ortaya çıkıyor. Bu cemiyetlerin her biri kendi coğrafyalarının işgalini ve işgallere karşı alınabilecek tedbirler üzerinden şekillendiler. Bunlardan bir tanesi de Edirne merkez olmak üzere bütün Doğu Trakya için kurulan cemiyet. En büyük destekçisi de Kasım Yolageldili’dir. İlk kuruluş ismi ile Trakya Paşaeli Heyet-i Osmaniyesi adıyla kuruldu. Aslında bu adla kurulmak istenmemişti. Bu cemiyetin kuruluşunda 2 önemli tarih var. İlk toplantısı İstanbul’da yapıldığında, Kasım Yolageldili’nin Kınacı Han’daki bürosunda yapılan toplantıda cemiyetin ismi Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak, yani hem bir coğrafya, hem de burada yaşayan insanların haklarını müdafaa eden olarak istenmişti. Fakat cemiyetin esas kuruluş toplantısı 7-8 Kasım gecesi Edirne’de bugünkü Edirne Belediyesi’nin mevcut binasının 2’nci katındaki toplantı salonunda, daha geniş katılımlı olarak yapıldı ve burada cemiyetin ismi değiştirildi” dedi.
“İTTİHAT VE TERAKKİCİLER AKTİFTİR”
Edirne’de düzenlenen toplantıya Hürriyet ve İtilaf Fırkası’ndan da katılanların olduğunu belirten Akın; “Özellikle Anadolu’da, mesela İzmir’deki Müdafa-i Hukuku Milliye Cemiyeti başta olmak üzere Anadolu’daki bütün cemiyetlerin kuruluşlarında İttihat ve Terakkiciler aktiftir. Hatta ‘İttihat ve Terakki Partisi’nin tabelaları çevrildi, arkasına Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yazıldı’ denilebilecek kadar ittihatçılar etkindir. Edirne özeline bakacağımız zaman İstanbul’a yakınlığı, İstanbul ile olan ilişkileri, yakın işgal tehlikesi bulunması nedeniyle işin içerisine Hürriyet ve İtilafçılar girecek. Sivas Kongresi sonrasında Edirne’nin de Anadolu’ya, yani Mustafa Kemal’e katılması sonrasında bu cemiyetin isminin ilk toplantıda düşünüldüğü şekle dönüştüğünü de görmüş olacağız” sözlerine yer verdi.
“MÜTAREKE ÖNEMLİ BÖLGELERİN İŞGALİNİ ÇAĞRIŞTIRIYORDU”
Mütarekenin şartlarına dikkat çeken Akın; “Doğu Trakya’nın, Batı Trakya’nın Yunanlılara verileceği şeklinde birtakım duyumlar ortaya çıktı. Bunun üzerine Edirneli birtakım aydınlar ve vatansever insanlar bir araya gelip bu cemiyeti kurdular. Mütarekeler nihai itibariyle ateşkes demektir ama mütarekenin şartlarına, özellikle ordunun terhisi gibi meselelere baktığımızda yarın Türkiye’nin önemli bölgelerinin zaten işgal edileceğini çağrıştırıyor. Mondros Mütarekesi’nde Trakya ile ilgili hiçbir hüküm yok. Sadece genel itibari ile değerlendirdiğimizde, bütün demir yollarının kontrolü itilaf devletlerine geçecektir. Mütarekeden hemen sonra Fransızlar geldiler. 4 Kasım 1918’de Kuleliburgaz’da, yani bugünkü Yunanistan’daki Pityon’dan Çatalca hattına kadar olan bölgedeki demir yollarını işgal ettiler. 19 Ocak 1919’da yaklaşık olarak 2,5 ay sonra Fransızlar buradan çekildiler ve yerlerini Yunanlılar aldılar. Bu ne demektir? Doğu Trakya’nın ileride yapılması muhtemel işgaline Yunanlılar buradan istasyonlar üzerinden birtakım hazırlıklar yapacak. Rumlara silah dağıttılar, teşkilatlandırdılar, çevre köylerde Türk ve Müslüman ailelere zorluklar çıkarmaya başladılar. 1920’deki işgalin alt hazırlıklarını bu dönemden itibaren yapmaya başladılar” dedi.
“İŞGAL 2 KOL ÜZERİNDEN YAPILDI”
İşgaller hakkında bilgi veren Akın; “Daha sonra Yunanlıların bu demir yolu hattını işgal ettiği tarih ile örtüşen bir dönemde, bizim kısaca adına Paris Konferansı süreci dediğimiz, yani 18 Ocak 1919’dan 10 Ağustos 1920’ye kadar olan tarihteki Sevr Antlaşması’nın maddelerini meydana getirecek sulh konferansı başladı. Bu konferans sadece Türkiye meselelerini değil; bütün Doğu meselelerinin masaya yatırıldığı bir konferanstır. Biz Doğu Trakya sınırına bakıyoruz. Doğu Trakya’da Yunanistan’ın Osmanlı karşısında sürekli olarak büyümesini gösteriyor. 1920’de 1912-1913 Balkan Savaşı sonrasında Bulgarların eline geçmiş olan Batı Trakya’ya, hem de Doğu Trakya’ya geldiler. Çatalca sınırına kadar olan noktada durdular. Çatalca çok önemlidir. Rus işgallerinde de burada kaldılar, Bulgar işgalinde de burada kaldılar ve Yunan işgalinde de bu sınırda durdular. İşgal 2 kol üzerinden yapıldı. Birincisi denizden, yani Tekirdağ ve Marmara Ereğlisi üzerinden İngiliz donanmalarının koruması altında kara askerlerini çıkararak. İkincisi de Meriç Nehri, Batı Trakya üzerinden Yunan kuvvetleri tarafından yapıldı. Tekirdağ üzerinden gelen Yunan birlikleri tarafından bozgun yaşadık. Aynı Balkan Harbi’nde Kırklareli cephesinde yaşadığımız bozgunun bir benzeri gibi Çorlu- Lüleburgaz istikametlerimiz dayanamayınca Edirne, Meriç Nehri üzerinde, Karaağaç üzerinde savaş devam ediyordu, Uzunköprü’de devam ediyordu ama Havsa önlerine kadar geldiler. Diğer taraftan gelen kuvvetlerde iki ateş arasında kalan 1. Kolordu Kuvvetleri ve gönüllü birlikler başarılı olamadılar” ifadelerine yer verdi.
“BOSTANLI KÖYÜNDE CAFER TAYYAR PAŞA’YI YUNANLILARA TESLİM ETTİLER”
Cafer Tayyar Paşa’nın ise Havsa’da bulunan Yunan kuvvetlerine teslim edildiğini belirten Akın; “Eski 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa, Havsa’nın Bostanlı köyü yakınlarında atından düşerek bayıldı. Kendisini Yunanlılar tanıyamadı. Bir süre baygın kaldıktan sonra Bostanlı Köyü’nden bir çoban kendisini buldu ve köye götürdü. Aslında ismini ifşa etti. Belki ismini ifşa etmese teslim etmezlerdi ama ismini ifşa edince köylüler korktular ve elini, kolunu bağlayarak Havsa’daki Yunan kuvvetlerine teslim ettiler. İşgalden sonra Trakya’da yapılacak çok fazla bir şey kalmadı. Peki Trakya’daki gönüllü birlikler yani milisler ne oldular? Kasım Yolageldili Bulgaristan’a sığındıktan sonra orada birtakım çalışmalar yapıldı. Çatalca bölgesinden çekilen, dağlık bölgeden çekilen milis kuvvetleri var. Onlar da Ankara’da Büyük Millet Meclisi tarafından oluşturulan, özelliklede Şakir Kesebir Bey’in yapmış olduğu teşkilatlanma ile Trakya’nın kurtuluşu için birtakım faaliyetler yürütecek ve Yunanistan’daki teşkilatlarımız bunu yürütecekler. Artık Trakya’nın kurtuluşu Anadolu’ya bağlı olacak” diye konuştu.
MERT ERİŞKİN
Kaynak: MERT ERİŞKİN