Edirneli Yazar Hakan Özaydınlık, Stylus Kitap Kafe tarafından düzenlenen söyleşi ve imza gününde okurlarıyla bir araya geldi.
Özaydınlık, etkinlikte “Stratonikeia Ölümsüz Kentin Hikayesi” ve “D’anderne Sarı Veda” adlı romanlarıyla ilgili bilgiler vererek, katılımcıların sorularını yanıtladı. Özaydınlık, özellikle Edirne’de geçen hikayesi ile okurların yoğun ilgisini çeken “D’anderne Sarı Veda” romanıyla ilgili yeni bir gelişmeyi duyurdu.
Özaydınlık, 2022’nın Belediye Meclisi kararıyla “Edirne Yılı” ilan edilmesi üzerine “D’anderne Sarı Veda” adlı kitabını Ceren Yayıncılık’tan yayımladığını belirterek; “Sarı Veda, Edirne’nin yakın tarihiyle ilgili bir roman. Edirneli olarak bize çok fazla anlatılmayan bir hikâye ile tesadüfen karşılaştım. Edirne’de çok uzun yıllardır çok farklı topluluklar var. Museviler de onlardan biridir. Edirne o dönemde kalabalık bir kent. 2’nci Dünya Savaşı’nın yaklaştığı dönemle beraber sınır kentlerini korumaya yönelik birtakım devlet refleksinin gerçekleştiğini, bu refleksle beraber belki bilerek, belki yerel yöneticilerin ortaya koydukları tavırla toplumu bir ayrışmaya sürükleyen, bizim çok da bilemediğimiz, 1934 yılı Trakya olayları olarak anlatılan ve sadece Edirne’de değil; Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale’de özellikle Musevi vatandaşlar üzerine hasmane bir tutum içerisinde yapılan ama 10 günle sınırlı olan dönemin yansımalarını anlatmak istediğim bir roman oldu” ifadelerini kullandı.
Kitabına özeleştiri de denilebileceğini söyleyen Özaydınlık; “Buna belki bir özeleştiri diyebiliriz. Çünkü Edirne’de, ‘Çok sayıda Yahudi dostlarımız vardı. Edirne’yi terk ettiler. Ne oldu? Keşke gitmeselerdi’ diye hep anlatılırdı. Ama niye gittikleri konusunda çok fazla sorgulama olmaz. Halbuki 1934 Trakya olaylarını ilk duyduğumda bu kentin yapısına hiç yakıştıramadığım, şaşkınlıkla karşıladığım olaylardı. Ama toplumun bazı sinir uçları var ve bazı toplum mühendisleri bu sinir uçlarını çoğu kez bilerek ve isteyerek kaşıyarak insanları karşı karşıya getirebiliyorlar. Bunu günümüzde de birçok noktada görebiliyoruz. Bunları Çorum’da, Kahramanmaraş’ta, çok daha yakın olan Sivas’ta görüyoruz. Toplumsal sinir uçlarını kurcalamanın nelere yol açtığını Trakya olaylarında da görüyoruz. Ben bunu görünce araştırmalar yapmaya başladım. Bu konuda çok ciddi anlamda yapılmış araştırmalar var. Özellikle Musevi araştırmacılar, onların yazdıkları kitaplar var. Onları da okumanızı tavsiye ederim. O dönemle ilgili kaleme alınmış anılar var. O anıların hepsini tek tek okudum. ‘Bizim bütün bunları bilmemiz lazım’ diyerek bir Edirneli yazar olarak bu sorumluluğu üzerime almak istedim” dedi.
Özaydınlık, Edirne’deki Yahudilerin kentten boşu boşuna gitmediklerini söylerken; “Bu insanlar buradan boşu boşuna gitmediler. Üstelik olan bitenler çok hazmedilebilir şeyler de değil. Düşündüğünüz zaman çok acı olaylar. Bütün siyasi görüşlerden azade olarak söylüyorum; Hüseyin Nihal Atsız, o dönem Edirne Erkek Öğretmen Lisesi’nde öğretmen. ‘Orhun’ diye bir dergi çıkarıyor. Orada Yahudi aleyhtarı, Hitler’i bile gölgede bırakacak şeyler yazan bir öğretmen. Edirne’de önce gençleri örgütlüyor. Gençler, Yahudi ticarethanelerinin önünde ‘Bunlardan alışveriş yapmayın’ kampanyasına başlıyorlar. ‘Türkçe konuş vatandaş’ şeklinde kampanyalar var. Bunlara dahil olarak o günkü yerel gazeteleri görüyoruz. O dönemdeki Edirne gazetelerinin hepsini taradım. İnanılmaz şeyler yaşanmış. Edirne’ye şu anda hiç konduramayacağımız şeyler var. Yüzlerce insan, köylerden bindirilmiş kıtalar halinde gelip Kaleiçi’nde Yahudi evlerini basmış, eşyalara el koymuş. Bunu da, ‘Siz nasıl olsa gideceksiniz. Eşyanın parasını vereyim’ şeklinde göstermeye çalışıp, değeri 50 kuruş olan bir dikiş makinesini 5 kuruşa satın almış gibi göstererek evleri soymuşlar. 1 hafta kadar sürmüş” sözlerine yer verdi.
Trakya’da yaşanan olaylardan Mustafa Kemal Atatürk’ün ise bilgisinin olmadığını düşündüğünü söyleyen Özaydınlık; “Bu olaylarla ilgili bana, ‘Atatürk o dönemde ne yapmış?’ diye çok fazla soruluyor. Ben de merak ettim. Atatürk’ün o dönemde işi başından aşkınmış. Çünkü Türkiye, İran Şahı Pehlevi’yi ağırlıyormuş. Tam da o dönem Türkiye’ye geliyor ve Atatürk 1 ay gibi bir süreyle kendisiyle ilgilenip yurt gezisine çıkıyorlar. Durumun kendisine iletildiğini düşünmüyorum. Çünkü Çanakkale gezisi sırasında bir vatandaşın Atatürk’ün önüne atladığını, ‘Paşam bizi buradan kovuyorlar’ diye feveran ettiğini biliyoruz. Durumdan çok bilgisi olmadığı için Atatürk, ‘Sizi kim kovuyor?’ diyor. ‘Halk bizi kovuyor’ yanıtını alıyor ama durumun toplumsal bir olay olduğunu düşünmüyor, ‘Ne yapabilirim ki? Halk isterse beni de kovar’ diyor. Ama İnönü o zaman Başbakan ve çok ciddi bir tepki veriyor. Olayları duyar duymaz TBMM’de acilen tedbir alınmasını ve Yahudi vatandaşların evlerine geri dönmelerini istediğini söylüyor. Gerekli güvencenin verileceğini söyleyen İnönü, ‘Bunlar cezasız kalmayacaktır’ diyor. Fakat olanlar olmuş, birçok Musevi vatandaşımız İstanbul’a, daha sonrasında İsrail ve ABD’ye göç ediyorlar. Sarı Veda kitabımda bütün bu olayların kurgusal bir yansıması var” dedi.
Özaydınlık, kitabının adı ile ilgili de detaylı bilgi verirken; “D’anderne, o dönem Edirne’de yaşayan Sefarad Yahudilerinin Edirne için kullandıkları tabir. Edirne değil de D’anderne dedikleri için onlara bir selam niteliğinde bir isim kullandım. Niye sarı veda? Bizim haziran sonunda bütün tarlalarımız, ayçiçekleriyle sarı donatılan bir mevsim. O yüzden bu ayrılışın hikayesini sarı bir vedaya benzettiğim için böyle bir isim koyma gereği istedim. Bu bir kurmaya hikâye ama bunu yazarken gerçek anıları okumuştum. Bu gerçek anıların sentezi gibi oldu. Ben başka bir hayat yarattım, bu hayat üzerinden bütün anıları anlatmaya gayret ettim. Başarabildiysem ne mutlu. Biraz da bu konunun günümüzden bakılıp sorgulanmasını, Edirne’nin aynı oyunlara gelmemesini, bir ders de çıkarmasını istedim. Topluma ders vermek gibi bir misyonum yok ama neticede bu da bizi biraz düşündürsün istedim” ifadelerine yer verdi.
Romanın senaryolaştırıldığını da açıklayan Özaydınlık; “Roman birçok yerde dikkat çekti. En son sinema anlamında bir gelişme yaşandı. Ankara’da daha çok TRT’ye yapımcılık, yönetmenlik yapan ve senaryo yazan bir arkadaşım kitapla ilgilendi. Kitabın bir senaryo uyarlamasını yapabilmek adına benden bir izin istedi. TRT’de bir workshop çalışmasında benim romanımın senaryolaştırma çalışması yapıldı. O çalışmanın sonunda yazdığı senaryo tam puan aldı. Bunun üzerine o da Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, TRT’nin yapım desteği veren bazı projelerine senaryo ile ilgili başvuru yaptı. Onun sonuçlarını bekliyoruz. Eğer sonuçlar yüz güldürücü şekilde neticelenirse 2026 yılında belki de Sarı Veda’nın filmi çekilebilir. Hatta büyük ihtimalle platform olarak Edirne düşünülüyor. Nasıl şekilleneceğini yazar olarak ben de merak ediyorum” diye konuştu. Özaydınlık, romanı ile ilgili katılımcıların sorularını yanıtladıktan sonra isteyenler için imzaladı.
UĞUR AKAGÜNDÜZ
Kaynak: UĞUR AKAGÜNDÜZ