Meriç, Türkiye’nin yüksek enflasyon ve ekonomik belirsizliklerle mücadele ettiği bir süreçten geçtiğini belirterek, özellikle sabit gelirle geçinen kesimlerin büyük bir ekonomik yük altında olduğunu vurguladı.
Meriç basın açıklamasında şunlara yer verdi:
“Sevgili Edirneliler, Ülkemiz, uzun süredir izlenilen yanlış ve bilimsellikten uzak olan politikalar yüzünden yüksek enflasyon ve ekonomik belirsizliklerin etkisi altında zorlu bir süreçten geçmektedir. Bu süreçte özellikle sabit gelirle geçinen ortalama her 100 çalışandan 77’si asgari ücretle çalışmakta ve ekonomik yükün en ağır kısmını taşımaktadır. Yaşanan gelişmeler ve uygulanan politikalar, emekçilerin refah düzeyinin korunması konusunda ciddi eksiklikler içermektedir. Devlet, yeniden değerleme oranını %43,93 seviyesinde belirlemiş ve kendi mal ve hizmetlerini enflasyona karşı bu oran üzerinden koruma altına almışken aynı enflasyonist baskı altında yaşayan çalışanlara, bu oranın altında, beklenen enflasyon oranı üzerinden bir zam oranını baz alması tutarsızlıktır. Senede yalnızca bir kez zam yapılacağı bilinen asgari ücretin, bu denli yüksek bir enflasyon ortamında çalışanların gelirlerini koruyamaması sonucu, emek gelirlerinde erozyon yaşanacağı açıktır. Bu durumda asgari ücretin yıllık bazda belirlenmek yerine, ekonomik şartların ağırlaştığı bu dönemde yılda en az iki ya da üç kez yeniden değerlendirilmelidir. Aksi takdirde, emekçilerin geçim koşulları her geçen gün daha da zorlaşacaktır. Diğer yandan ortalama ücretin asgari ücrete eşitlenmesi, çalışan kesimin gelir dağılımında ciddi sorunlara yol açmaktadır. Asgari ücret, bir taban ücret olarak kabul edilmeli, bir standart haline gelmesi asla normalleştirilmemelidir. Ancak ne var ki bunun en büyük savunucusu olan ve emekçinin hakkını, hukukunu koruması beklenen "sarı sendikalar" olarak adlandırılan bazı işçi örgütleri, işçinin ve emekçinin hakkını savunmaktan uzak, sermaye yanlısı bir tutum içerisindedir. Bu sendikalar, adil bir ücret politikası oluşturulması ve emekçinin emek değerinin korunması için gereken mücadeleyi vermek yerine, işverenlerin çıkarlarına hizmet eden bir pozisyon benimsemektedir. Mevcut durum bu iken geçen sene asgari ücret tespit komisyonu toplantısı öncesi yaptığımız açıklamadaki sorunlara halen bir çözüm üretilememiştir. Bu suretle komisyonda bulunacak işçi arkadaşlarımıza bu sorunları dile getirmelerinin tekrardan öneriyorum; 1. Pandemi döneminde kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği ile izne çıkarılan işçilerin prim günlerinde eksikler bulunmaktadır. Bu da işçilerin emeklilik tarihlerini ileri atmaktadır. Bu sorun bir an önce çözülmelidir. 2. Ülkemizde yeni işe başlayan bir çalışanın yıllık 14 günlük iznini hak edebilmesi için 1 yıl süreyle çalışması gerekmektedir. 14 günlük ve çalışma yılına göre değişen izin süreleri arttırılmalı ve hak ediş süresi 1 yıldan az hale getirilmelidir. 3. Çalışanların fazla mesai saatleri arttıkça vergi sebebiyle ücret kesintisi de artmaktadır. Bunu önlemek maksadıyla yapılacak olan vergilendirme aylık belirli bir saatin üzerindeki fazla mesai ücretleri için geçerli olmalı, resmi tatillerde yapılan fazla çalışmalar ise tamamen vergiden muaf tutulmalıdır. 4. İşsizlik fonundan işçilerin işsiz kalmaları durumunda bağlanan işsizlik maaşının koşulları işçilerin lehine tekrar düzenlenmelidir. Mevcut ekonomik şartlarda, çalışanların haklarının korunması ve refah düzeylerinin artırılması için kapsamlı ve adil bir ücret politikası hayata geçirilmelidir. Yeniden değerleme oranlarının devletin kendi mallarını koruma düzeyine göre belirlendiği bir ortamda, asgari ücretin de bu seviyeye uygun artırılmalı, emekçinin alın terinin karşılığını alacağı bir Türkiye için tüm tarafları sorumluluk almaya davet ediyorum.”
HABER MERKEZİ