Edirne Kent Konseyi Düşünce Çalışma Grubu’nun yürüttüğü ve Edirne Belediyesi’nin destekleriyle bu yıl ilk defa ‘Sınırda Yaşamak’ temasıyla Edirne’de gerçekleştirilen Edirne Düşünce Günleri bugün sona erdi.
Edirne Belediye Binası Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğin son sunumunu Doç. Dr. Güneş Ayas, Osmanlı dönemi Edirne’sinde müzik hayatı konusunda yaptı. Edirne Kent Konseyi Başkanı Nihat Çolak, Edirne Düşünce Günleri Koordinatörü Recep Altınordu, Kent Konseyi Yürütme Kurulu üyeleri ve vatandaşların katıldığı etkinlikte, 17’nci yüzyıldan günümüze ulaşmayı başaran eserler de dinletildi.
“TÜRLER ARASINDA ÇOK ÇEŞİTLİLİK VAR”
Ayas, Osmanlı müzik kültüründe formlar ve türler arasında çok çeşitlilik olduğunu ifade ederek; “Yüksek müzik formları var; murabbalar, mevlevi ayinleri ve bir de günledik şarkılar, eğlence müziği köçekçeler var. Klasik müziğin doruğundaki isim Dede Efendi, bütün formlardan eser besteleyen bir isimdir” dedi.
“EDİRNE’DE SOSYAL BİR TABANI VAR”
Edirne’de İkinci Murat döneminden kayıtların bulunduğunu belirten Ayas; “Müziğin saray ile ilişkisi var. İstanbul’un fethine kadar Edirne payitaht. Aşıkların burada destanlar söylediğine ilişkin kayıtlar var. Meşhur Meragi var; oğlunu Tebriz’den Edirne’ye göndermiş ve buradaki padişaha babasının bir müzik eserini sunmak için gelmiş. Dördüncü Mehmet ve İkinci Mustafa da Edirne’ye çok düşkün. Av için Edirne’ye geliyorlar. O nedenle Edirne’de çok bestekâr var. 1600’lerden 1700’lerin başına kadar burasının önem kazandığı dönemdir. Ama bu müzik, 1900’lerin başına kadar devam ediyor. Demek ki sarayın dışında Edirne’de bir sosyal tabanı var” ifadelerini kullandı.
“MURADİYE MEVLEVİHANESİ’NDE MÜZİK İCRA EDİLİYORDU”
Ayas, Edirne’deki Osmanlı müziğinde mevleviliğin çok etkili olduğunu açıklarken; “Edirne’de Muradiye Camii, aynı zamanda mevlevihanedir. Muradiye mevlevihanesinde çok eski zamanlardan beri müzik icra edildiğine ilişkin kayıtlar var. Mevlevi ayini denilen müzik formu, müziğin en gelişmiş ve karmaşık formudur. Yaklaşık 40 dakika süren bir besteden söz ediyoruz ve Edirne mevlevihanesinde 11 farklı ayin icra ediliyor. Bunu bilmek için çok ciddi bir müzik kültürü gerekir. Saray ile ilişkili müzisyenler arasında Benli Hasan Ağa, Kara İsmail Ağa, Zurnazen Dâğî Ahmet Çelebi var. Bunlar gerçekten saray müzisyeni kalıbına oturuyorlar. Bir de doğrudan müzikle ilgili görevde olmayıp saray ile ilişkili olanlar var. Örneğin; bir dönem Edirne’de yaşayan Küçük Müezzin Mehmed Efendi ” dedi.
“OSMANLI DÖNEMİNİ KIRKPINAR’DA GÖRÜYORUZ”
Osmanlı dönemi müziğinin formlarının, eğlence müziğinin içinde yaşamaya devam ettiğini söyleyen Ayas; “Edirne’nin müzik kültüründe bu da çok enteresandır. Örneğin; nevbet vurma geleneği var. Bunların hepsi bitti ama Kırkpınar’da görüyoruz. Kırkpınar’da açık havada çalınan peşrevler, eski formun devamıdır. Özellikle Çingene müzisyenler hepsini bilir. Yüksek musikiye ait olduğu düşünülen formlar, gündelik hayatta bir alanda karşınıza çıkabiliyor” sözlerine yer verdi.
“İSTANBUL’DAN SONRA İKİNCİ MERKEZİ EDİRNE”
Osmanlı müziğinin İstanbul’dan sonraki ikinci merkezinin Edirne olduğunu belirten Ayas; “Osmanlı klasik müziğinin İstanbul ile sınırlı olmadığı, Edirne örneğinde ortaya çıkıyor. Geniş bir sosyal tabanı olduğunu görebiliyoruz. Sınırda yaşamak teması açısından farklı türler, sınıflar, cemaatler, zevkler arasında sınırların sürekli aşıldığını, birbirleriyle sürekli iç içe geçtiğini görüyoruz” dedi.
“EDİRNELİ BESTEKARLARIN ESERİNİN BÜYÜK KISMI YOK”
Ayas, Edirne’de günümüzde Osmanlı’daki müzik geleneğinin musiki cemiyetleri dışında çok yaygın olarak icra edilmediğini söyleyerek; “Balkan Savaşları’nın, mütarekenin burada çok olumsuz etkisi var. Kurumsuzluğun çok büyük bir etkisi var. Bizde maalesef kurum oluşturma diye bir şey yok. Edirneli bestekârların eserlerini çıkardık ve belki 100 tane eser var. Çok büyük kısmı elimizde yok. Birisi unutmuşsa, notaya geçmemişse o eserleri bir daha duyamıyoruz, seslendiremiyoruz. Geleneksel müzik kültürünün, eğlence kültürü içinde hâlâ yaşaması önemlidir. Örneğin; Edirne’de bu müzik kültürünün eski havasını hissedebileceğimiz yer, Çingene müzisyenlerdir. O müzik geleneği, gündelik hayatta eğlence müziğinin içinde, yoğun olarak hissedilebiliyor” diye konuştu. Ayas, sunumunun sonunda 17’nci yüzyıldan günümüze ulaşan eserleri katılımcılara dinletti. Ayas’ın sunumunun ardından Edirne Düşünce Günleri sona erdi.
UĞUR AKAGÜNDÜZ