Edirne’de düzenlenen Edirne Afetlere Hazırlanıyor Çalıştayı’na katılan Deprem Konseyi eski Başkanı ve İTÜ emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, olası bir Marmara depremi ve alınması gereken önlemlerle ilgili basın mensuplarına açıklama yaptı.
Bölgede meydana gelecek depremin İstanbul depremi olarak değil, Marmara depremi olarak adlandırılması gerektiğine dikkat çeken Eyidoğan, depremin başta İstanbul olmak üzere Marmara Bölgesi’ndeki 11 ili etkileyeceğini belirtti. Eyidoğan, Marmara Bölgesi’ndeki nüfus yoğunluğunu da hatırlatırken; kentsel dönüşüm uygulamalarındaki eksiklikleri de belirtti. Eyidoğan, özellikle İstanbul’a uzak olan Edirne ve Kırklareli gibi kentlerin de depremden etkilenme oranı ile ilgili de konuştu.
“MARMARA DEPREMİ OLARAK ELE ALINMALI”Marmara Bölgesi’nin, 2 bin yıllık deprem tarihi olduğunu söyleyen Eyidoğan; “Dolayısıyla ona baktığımız zaman, Marmara coğrafyası yani şu anda 11 il, büyük bir depremde etkilenecek. Son yaşadığımız 6 Şubat 2023 depremi, bölge depremiydi. 7.8, 7.5 büyüklüğünde depremler oldu. Marmara için de 7 ve daha büyük bir deprem beklentisi yıllardır konuşuluyor. Bu konuyla ilgili biz bilim insanları çalışmalar yapıyoruz. Böyle bir beklentimiz var. Bunun tam olarak zamanı, tarihi, tam olarak yeri kesin belli değil ama böyle bir yüksek tehlike var. Dolayısıyla Marmara Denizi içerisinde Kuzey Anadolu Fayı üzerinde bir deprem olma durumunda bundan yalnız İstanbul değil; tüm Marmara'daki 11 il etkilenecek. Konuya böyle bakmak lazım. Yani biz genellikle İstanbul depremi olarak nitelendirdiğimiz konuşmalarda İstanbul'a özgü bir deprem gibi algılıyoruz ama topluma şunu aksettirmek isterim; bu bir Marmara depremi olarak ele alınmalı. İstanbul ne kadar etkilenecekse Tekirdağ, Kocaeli, Bursa, Yalova, Çanakkale, Balıkesir ve Marmara Denizi'nde kıyıları olan bütün şehirler etkilenecek” ifadelerini kullandı.
Eyidoğan, Marmara Bölgesi’nde 30 milyona yakın nüfusun yaşadığını belirterek; “Bunun büyük kısmı İstanbul'da. Dolayısıyla 30 milyonun yaşadığı bir coğrafyada, bir bölgesel deprem çok ciddi sorunlara yol açacak. Çünkü Marmara Bölgesi'nin gayrisafi milli hasıladaki payı yüzde 50 civarındadır. Bu aynı zamanda ülke ekonomisi için de bir büyük sorun teşkil eder. Bir beka sorunu haline gelebilir. O nedenle bizim Marmara'daki deprem ya da İstanbul'u etkileyecek deprem konusunda odaklanmamızı bir Marmara depremi olarak ele almamızda büyük yarar var. O nedenle tüm bu saydığım illerin belediyeleri ve mülki amirleri, Marmara Belediyeler Birliği gibi kurum ve kuruluşların da üniversitelerle beraber ortaya çıkabilecek bir afet durumunun risklerini en aza indirme konusunda ortak çalışmalar yapması lazım” dedi.
“KENTSEL DÖNÜŞÜM, ÜST GELİR GRUBUNA GAYRİMENKUL GELİŞTİRME SIFATI KAZANIYOR”Kentsel dönüşümün uygulamasında sorunlar olduğuna dikkat çeken Eyidoğan; “Kentsel dönüşüm, şu anda üst gelir grubuna gayrimenkul geliştirme sıfatı kazanıyor. Dolayısıyla kentsel dönüşümü alt ve orta gelir grubu için de öncelikli hale getirmek lazım. Kentsel dönüşümle ilgili belki ilgili mevzuatta da bazı değişiklikler gerekiyor. Kentsel dönüşüm tabii ki yapılması gerektir. Yık-Yap yoluyla değil de güçlendirme de önemli. Örneğin Marmara'da tarihi miras konusu çok önemli. Tarihi miras yapıların yıkılıp yeniden yapılması mümkün değil. Dolayısıyla bunların da güçlendirilmesi gerekiyor. O nedenle gerek tarihi miras yapıları gerekse de betonarme karkas yapıların ya da diğer yapıların da Yık-Yap yerine ya da onun yanı sıra güçlendirme teknikleri uygulanarak da hızlı bir depreme hazırlık süreci başlatabiliriz” sözlerine yer verdi.
“TOPLUMUN HER KESİMİNİN FARKINDALIĞI CANLI TUTMASI LAZIM”Eyidoğan, afet risklerini azaltma sürecinde farkındalığın çok önemli olduğunu vurgularken; “Toplumun her kesiminin, her katmanının bu farkındalığı canlı tutması lazım. Tabii günlük yaşam sürecinde insanlar bazı şeyleri unutabiliyor. Ama gerek yerel yönetimler gerek mülki amirlikler, gerekse üniversiteler, akademisyenler bulundukları bölgelerin afetle ilgili, tehlikelerin afete dönüşmemesi konusunda, halka hazırlık, önlem konusunda, farkındalık yaratmak konusunda bilgi vermesi, çeşitli düzenlemeler yapılması, bir farkındalığın canlı tutulması çok önemli. Yalnız deprem değil; sel, taşkın, tsunami, iklim değişikliği, bir de insan kaynaklı tehlikeler var. Bunlar, eğitimin çeşitli dallarında da yapılabilir. Örneğin ilkokul başlamak üzere her eğitim katmanında bu farkındalığın sürekli tesis edilmesi gerekiyor. Çünkü afet risklerinin azaltılması konusunda toplumun katılımı, toplum temelli bir afet riski çalışması yapıldığı zaman daha iyi sonuçlar alınır” dedi.
“EDİRNE DE BÜYÜK DEPREMDEN ETKİLENECEKTİR”Marmara Bölgesi’ndeki 7 ve üzeri büyük depremlerden Edirne ve Kırklareli’nin de etkileneceğini söyleyen Eyidoğan; “Tabii ne kadar uzaksanız o kadar az etkilenirsiniz ama 7 ve daha büyük depremlerde 100 kilometre yarıçaplı bir daire çizin, o daire içinde kalan tüm yerleşimler az ya da çok etkilenir. Edirne’nin kuzey tarafı özellikle oldukça uzak ama etkilenecektir. Çünkü Edirne'nin deprem tarihine baktığınız zaman, birçok başka depremlerden etkilenmiştir. Hem kendisine yakın olandan hem de uzak olandan etkilenmiştir. 17 Ağustos 1999 depremi de hissedilmiştir. 1894 depremi de, 1766 depremi de, 1912 depremi de hissedilmiştir. Örneğin, Mürefte - Şarköy depreminden Edirne çok etkilenmiştir. En son 30 Ekim 2020’de Yunanistan’ın Sisam Adası'ndaki, 7 büyüklüğündeki depremde, 70 kilometre ötedeki Bayraklı yıkılmıştır. 115 kişi vefat etti. Dolayısıyla 7 büyüklüğündeki depremde 70 kilometre mesafedeki Bayraklı yıkıldıysa böyle düşünmek lazım” diye konuştu.
UĞUR AKAGÜNDÜZ