Edirne’de Trakya Üniversitesi, Kırklareli Üniversitesi ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nin işbirliğiyle Mimarlık Fakültesi ev sahipliğinde 3’üncü Kent Tarihi ve Morfoloji Atölyesi düzenlendi.
Mimarlık Fakültesi Sinan Amfisinde düzenlenen etkinliğe Fakülte Dekanı Prof. Dr. Burcu Özgüven, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Etkinliğin ilk oturumunda Kırklareli Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Mete Korhan Özkök, “Anadolu Coğrafyasındaki Roma Yollarının Oluşturduğu Ağ Yapısına Yönelik Bir Değerlendirme”; Kırklareli Üniversitesi Arş. Gör. Murat Berk Evren, “Kırsal/Kentsel Yerleşme Tarihinde Osmanlı Nüfus Defterlerinin Kullanımı”; Trakya Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Yavuz Güner, “Edirne Sarayı’nın Kent Mekânına Etkisi” ve Trakya Üniversitesi Doç. Dr. Arif Mısırlı, “Tunca Nehri’nin Biçimlendirdiği Kentler: Edirne ve Yanbolu” konularında sunum yaptı.
“KENTLERİN NASIL DEĞİŞTİĞİNİ GÖRMEK İÇİN ÇALIŞMALAR YÜRÜTÜLÜYOR”
Etkinliğin açılış konuşmasını gerçekleştiren Prof. Dr. Özgüven, morfolojinin, değişimin ölçüm yöntemi olduğuna dikkat çekerek; “Kentlerin de nasıl değiştiğini görmek adına bu çalışmalar yürütülüyor. Biz, tarihi bir kentte bulunduğumuz ve içinde bulunduğumuz kentin değişimlerini tespit etmek bir yana ülkemizin kendi potansiyelini, nereden nereye geldiğini görmek ve tarihi kentlerin aldığı biçimleri de tespit etmek adına bu çalışmaları düzenliyoruz” ifadelerini kullandı.
“VİA MİLİTARİS, EDİRNE’NİN LOKASYONUNDA ÖNEMLİYDİ”
Dr. Öğr. Üyesi Yavuz Güner, “Edirne Sarayı’nın Kent Mekânına Etkisi” konulu sunumunda antik bir Roma ordu yolu olan Via Militaris’in, Edirne’nin lokasyonunun belirlenmesinde ve kentin mevcut bölgesinde inşa edilmesindeki önemine dikkat çekerek; “Edirne’nin 2’nci yüzyılda bu yol üzerinde kuruluş nedeni, barış zamanlarındaki ticaret ilişkisinin ya da savaş zamanlarında askerin sevk ve idaresinde etkili olabilecek bir yol ağı üzerindeki durak noktası olarak karşımıza çıkıyor. Temelde varlık nedenini bir savunma sistemi olarak izah etmek mümkündür” ifadelerini kullandı.
“EDİRNE, İSTANBUL AÇISINDAN ANAHTAR POZİSYONDAYDI”
Belgrad’a kadar ulaşan yolun, İstanbul açısından Edirne’nin önemini bir anahtar pozisyona taşıdığını belirten Güner; “Çoğu zaman tercih edilen, Edirne’nin bir kilit nokta olduğudur. Oysa Edirne’nin bir açıcı niteliği olduğunu düşünüyorum. Sembolik düzeyde önemi yüksek olan, hem Hristiyan dünyası, hem de Müslüman dünya açısından önemi yüksek olan İstanbul’a erişimin anahtarı olarak görüyorum. Bu, bölgesel ölçekteki Edirne’nin bu yol üzerindeki pozisyonunun sağladığı beceriden kaynaklanıyor. Bu bölgesel ölçekteki yetkinlik, 2’nci yüzyıl ve takip eden tüm Orta Çağ süreci boyunca, yaklaşık bin yıl, kalenin sınırları içerisinde kalmak gibi bir zorunlulukla karşılaşıyor. Bir yandan çok önemli olduğunu söylediğim yol, Edirne’nin kentsel gelişimi açısından bir olumsuzluk tanımlıyor. Tüm Orta Çağ boyunca parsellerin genişlemesi, kentsel büyüme, zenginleşme gibi unsurlar söz konusu değil” dedi.
“GELİŞMELER 15’İNCİ YÜZYILA SARKAR”
Güner, 14’üncü yüzyılın 3’üncü çeyreğinde Osmanlı’nın Edirne’ye gelmesinin süreci hızlı bir şekilde değiştirdiğini kanaatinin yanlış olduğunu söyleyerek; “Bunun mimari verileri ve kentsel dokudaki gelişmelere bakılacak olursa aslında süreç 15’inci yüzyıla sarkar. 14’üncü yüzyılın son çeyreğinde aslında kentin makûs talihi devam etmektedir. Sınır güvenliği, koruma refleksi devam eder ve Edirne’deki kentsel gelişimden söz edebileceğimiz bütün faaliyet, Edirne’nin kale sınırları içerisinde şekillendiğini görüyoruz. Bunun sınırları dışına çıkmayı başaramıyor” sözlerine yer verdi.
“KALE DIŞINA ÇIKMASI GAZİ İBRAHİM BEY MESCİDİ İLE BAŞLIYOR”
Osmanlı’nın 15’inci yüzyılın başında batıya ilerlemesi ile birlikte Edirne’de iç şehir olma gibi yeni bir siyasal durum meydana getirdiğini belirten Güner; “Bu temel değişim, şehrin dışarıya taşmasına, dışarıda gelişimin başlamasına fırsat veriyor. Bunun ilk uygulamalarını 1412 tarihinde Gazi İbrahim Bey Mescidi ile mimliyor. Yerleştiği nokta, Edirne’nin savunma niteliğinin en kolay kontrol edilebilir noktası olarak karşımıza çıkıyor. Gazi İbrahim Bey’in yerleştirildiği nokta, kalenin kuzeydoğu köşesidir. Gazi İbrahim Bey’in lokasyonu, Makedonya Kulesi’nin bulunduğu yerin hemen önündedir. Bugün orada bir kafe var” dedi.
“EDİRNE’NİN İNŞASI SÜRECİ ESKİ CAMİ İLE BAŞLADI”
Güner, 1413 yılında da Eski Cami’nin inşa edilmesiyle birlikte teorik olarak Osmanlı kenti olan Edirne’nin inşa sürecinin başladığını söylerken; “Askeri fetih bundan 50-60 yıl önce tamamlanmıştı. Ancak Osmanlı’nın burada tam bir güvenli kent tasarımının, topografya kullanımında diğer yapı gruplarının alana yayılması sırasında böyle bir planlama esası olduğunu düşünüyorum” ifadelerine yer verdi.
“GAZİ MİHAL KÖPRÜSÜ OSMANLI İHYASIDIR”
Edirne Sarayı’nın yapıldığı bölgede 15’inci yüzyılın ilk yarısında hiçbir yapının bulunmadığına dikkat çeken Güner; “Edirne köprüler kenti olarak tanımlanır ama inşa edilmiş ilk köprü 1450 tarihlidir. Gazi Mihal Köprüsü 1422 tarihlidir ama o bir Osmanlı köprüsü değil; Osmanlı ihyasıdır. O bir Roma köprüsüdür ve Via Militaris’in üzerinde yer alır. Osmanlı burada Edirne Sarayı’nı inşa edinceye kadar, kentin batısıyla doğusu arasındaki ilişkiyi inşa etmemiştir. Doğuya geçmiyor oluşu ve ilk yapının da Saraçhane bölgesindeki Şahabettin Paşa köprüsü olması rastlantısal değildir. Zira bu köprünün inşa edilmesi, doğu ayaktaki II. Murat’ın iktidarının sonunda kendisine yaptırdığı küçük bir köşkle ilgilidir” dedi.
“EDİRNE SARAYI’NIN İNŞASI 17’NCİ YÜZYILIN ÜÇÜNCÜ ÇEYREĞİNE KADAR DEVAM ETTİ”
Güner, Edirne Sarayı’nın inşa sürecinin uzun süreçli olduğunu belirterek; “Çünkü her muktedir, o alan içerisinde kendisiyle ilişkilendirilebilecek bir mekan dahil eder. Dolayısıyla Edirne Sarayı’nı 1450’de yapımına başlandı ve tamamlandı diye tarif etmek mümkün gözükmüyor. Hatta 17’nci yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar Edirne Sarayı’ndaki inşa süreci sürekli devam etmekteydi” sözlerine yer verdi.
“EDİRNE, 1980’LERE KADAR OSMANLI’NIN KENT KURGUSU İÇİNDE KALDI”
Edirne Sarayı’nın Osmanlı kent kurgusu içinde bir yoğunlaşmaya sebep olduğunu söyleyen Güner; “Saray çalışanlarının, 15’inci yüzyıl içerisindeki yoğunlaşmanın sebebi olmuş olabilir. Bunun dışında sarayın lokasyonu ve çevresinde geliştirdiği bütün unsurlar, temelde II. Murat’ın tanımladığı ve II. Murat’ın döneminde Osmanlı uygarlığının tanımladığı kent kurgusu ve planmasının sınırları içerisinde kalmış gibi görünüyor. Edirne, 15’inci yüzyılda planlanan bu organizasyonun sınırları içerisinde 1980’lere kadar kalmıştır” diye konuştu.
UĞUR AKAGÜNDÜZ