1980 darbesini tanıkları anlattı: EDİRNE’DE NELER YAŞANDI?

Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 43 yıl geçmesine rağmen yaşananlar hatırlanmaya devam ediyor. Darbenin Edirneli tanıkları, yaşadıklarını BATI EKSPRES’e anlattı.

Haber Giriş Tarihi: 12.09.2023 15:58
Haber Güncellenme Tarihi: 12.09.2023 15:58
https://batiekspres.com/

Türkiye’nin belleğinde ‘En karanlık gün’ olarak yer edinen 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 43 yıl geçti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi tarafından gerçekleştirilen darbe sonucu yaklaşık 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin kişi yargılandı, 10 bin kişiye idam cezası verildi ve 57 kişi idam edildi.

Türkiye’de milyonlarca kişinin yaşamını etkileyen darbeyi, Edirne’deki canlı tanıkları anlattı. Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) Nevzat Çolak ve Edirne Barosu eski Başkanı Av. Teoman Özdöl, 12 Eylül 1980 günü ve sonrasında yaşadıklarını BATI EKSPRES’e anlattı.

“DARBEYİ FABRİKA İŞÇİSİNDEN ÖĞRENDİK”

Nevzat Çolak, 12 Eylül günü Ayşekadın semtinde saat 04.00 sıralarında askeri araçları fark ettiğini belirterek; “12 Eylül gecesi sabaha karşı, Ayşekadın’ın Araplar Mahallesi’nde 3-4 arkadaş oturuyoruz. Gece saat 3-4 gibi askeri cemseler gezmeye başladı. Hatta bir tanesi çukura battı, çıkmasına yardım ettik. O sırada sorduk ama görev emri çıktığını ve göreve gittiklerini söylediler. Saat 05.00 gibi fabrika işçileri işe gitmeye başladı. İşe gidip geri dönen bir işçi, ‘Bizi işe yollamadılar, ihtilal olmuş’ dedi. Biz de şaşırdık ama o dönemki dergilerde bir darbe tartışması vardı. Orada bir simit fırını vardı, radyoyu açmasını istedik. Radyoda Hasan Mutlucan çalıyordu. Boşluk ve şaşkınlık içerisindeydik. Evimize gidip kitaplarımızı sakladık ve bekledik” ifadelerini kullandı.

“GÖZLERİMİZ BAĞLI SORGUYA ALINIYORDUK”

Öğle saatlerinde evine gelen polisler tarafından gözaltına alındığını açıklayan Çolak; “Evden aldıktan sonra Kaleiçi’ndeki Polis Evi’ne götürdüler. Küçük bir odada birçok insanla birlikte bizi saatlerce tuttular. Orada 5-6 saat tutulduktan sonra Karaağaç’taki göçmen misafirhanesi olarak bilinen yere götürüldük. Herkesi kalabalık koğuşlara yerleştirdiler. Ama diğer arkadaşlarımızdan haber alamıyorduk. 5-6 gün sonra sorgular başladı ve sorguya giderken diğer arkadaşlarımızı da görmeye başladık. Gözlerimiz bağlı bir şekilde sorguya alınıyorduk ama fiziksel bir şiddet yoktu. Koğuşlarda farklı siyasal geleneklerden gelen yaklaşık 50 kişi vardı. Çok ilginç ve komik şeyler de oluyordu. Dışarıdan aileler yemek getiriyordu. Komün şekilde büyük bir masa kurmuştuk ve herkes oradan yemeğini yiyordu. Teoman Özdöl, o dönemde askerden yeni gelmiş ve bize spor yaptırıyordu. 30 gün orada kaldıktan sonra bizi bıraktılar” dedi.

“ZOR VE BASKI DOLU GÜNLERDİ”

Çolak, 30 günlük gözaltı ve sorgu sürecinin ardından dışarıda yaşadıklarını anlatırken; “Ayşekadın’daki İl Halk Kütüphanesi’ne üye olduk. Orada herkes kitap okuyordu. 1-2 günde kitapları okuyup geri götürüyorduk. Parasızlık vardı; zaten yoksul bir ailedeydik. Fakat dışarısı da nefes aldırmaz bir haldeydi. Müthiş bir baskı vardı. Sokağa çıkma yasağı var, evin önünde araba geziyor. Sabah dışarıya çıkıyorsun, polis arkanda arabayla takip ediyor. Çalışmak da mümkün değil. O dönemde boyacının yanına işe girdim. Boyacıya, ‘Bunu çalıştırma’ diye baskı yapmışlar. Zor ve baskı dolu günlerdi” sözlerine yer verdi.

“İŞKENCEYE MARUZ KALDIK”

Darbenin ardından Türkiye’de örgüt operasyonlarının başladığını belirten Çolak; “Asıl hikâyemiz ondan sonra başladı. Örgüt operasyonları çerçevesinde gözaltılar ve cezaevleri süreci başladı. Operasyonlar başladıktan sonra işkenceye maruz kaldık. Uzun sorgular geçti. İlk operasyonda tam 90 gün Küçükpazar’daki askeriyenin içinde alt katta 30-40 kişi kaldık. Duş ve banyo olmadan 90 gün geçirdik. Sonra tutukladılar bizi ve ilk mahkemeye çıkmamız 9-10 ay sürdü. O dönemde lise öğrencisiyim ve kelepçelerle bütünleme sınavlarına gidiyordum. Sonra tahliye oldum ama yine operasyon oldu ve yine içeri girdik. Defalarca gözaltı, baskı ve işkence; yaklaşık 90’lara kadar bu süreç sürdü” dedi.

“KAVGAMIZDAN HİÇ VAZGEÇMEDİK”

Çolak, baskı, taciz ve işkencelere rağmen fikirlerini savunmaya devam ettiğini belirterek; “Bugün gençlerde gelecek kaygısı var, bizde gelecek de yoktu. Sürekli baskı, taciz gibi şeyler vardı ama mücadeleden hiç kopmadık. 12 Eylül Anayasası Referandumunda oy kullandım ve ‘Hayır’ vereceğimi çok net bir şekilde çevremdekilere söyledim. ‘Hayır’ oyumu da verdim. Bizim için ne yaşadığımızdan çok, sonraki dönemde ne yaptığımız önemlidir. Darbede 17-18 yaşında çocuklar olarak yaptıklarımızdan bir gün bile pişmanlık duymadık. Biz bir mücadele yürütüyorduk, kavgamız vardı ve ondan hiç vazgeçmedik. O yaşımıza rağmen direndik ve hiç teslim olmadık. Yaşamımızda da hiç geri adım atmadık; hep solculuk ve devrimcilik yapmaya devam ettik. Bu süreci anlatmak için bir kitap yazma fikrimiz de var. Sadece bu anlattıklarım değil; daha birçok anımız var” ifadelerine yer verdi.

“DAR BİR ODADA 30 KİŞİYDİK”

Av. Teoman Özdöl ise 12 Eylül 1980 darbesini sabah saatlerinde evinde öğrendiğini söyleyerek; “12 Eylül sabahı uyandığımda duruşmaya gitmeden önce radyoyu açtım. Radyoda Hasan Mutlucan türküleri çalıyordu. Hemen televizyonu açtık, Kenan Evren konuşuyordu. Kitaplarımı topladım ve öğlene kadar bir kısmını bahçeye açtığım çukura gömdüm. Ondan sonra evden çıktım, ara sokaklardan tanıdığım bir sendika temsilcisinin evine gitmeye karar verdim. Yanımdan beyaz bir araba geçti. Beni görünce geri geldi, polis olduğunu fark ettim ve beni aldı. Kaleiçi’ndeki Polis Evi’ne götürdüler. Dar bir odaya aldılar ama içeride 30 kişiyiz ve nefes alamıyoruz. Daha sonra Emniyet amiri Karaağaç’taki göçmen misafirhanesi olarak bilinen yere götürülmemizi söyledi” dedi.

“KOMUTAN KOMÜNÜ DUYUNCA SİNİRLENDİ”

Karaağaç’ta birçok tanıdığının gözaltına alındığını fark ettiğini belirten Özdöl; “Karaağaç’ta en büyük zorluk tuvaletti. Tuvalet sırasında bir saat bekliyorduk. Yemek gelmediğini de fark edince üzerimizdeki paralardan imece oluşturduk. Herkese biber, domates, peynir, ekmek almaya başladık. Ertesi gün komutanlardan biri geldi. Ne yediğimizi sordu; biz de ‘Komünden yiyoruz’ dedik. Komutan sinirlendi, ‘Vay komünistler, nasıl yiyorsunuz?’ diye bağırdı. Ben de ortak para topladığımızı, satın aldıklarımızı bölüştüğümüzü söyledim. Ama komutan komünizmi nasıl yok edecek? Hemen yüzbaşıya emir verdi; ‘Bunlara karavana çıksın’ diye. Burada gözlerim bağlı sorgulandım ve 31 gün kaldım. Daha sonra hepimizi yavaş yavaş saldılar” sözlerine yer verdi.

“UNUTMUYORUZ”

Özdöl, serbest bırakılmalarının ardından daha fazla baskı görmeye başladıklarını söyleyerek; “Bana 1984’te dava açıldı. Buradan 200 kişiye yakın insan topladılar. 9 kişi ceza yedi ama bunların bir kısmını bozdular. Ben de beraat ettim. 2-3 kişi yurt dışına kaçtı. 141-142 maddeleri kalkınca da herkes yurda döndü. Ama 1984 bambaşkaydı. Elektrikli işkenceler vs. bir sürü şey yaşandı. Bunları unutmuyoruz ve bütün mücadelemizin direnci 12 Eylül’dür. Bizi ateşledi ve mücadelemizi sürdürmemize neden oldu. Bununla ilgili kitap hazırlamayı da düşünüyorum” diye konuştu.

UĞUR AKAGÜNDÜZ